Çığlık

8 0 0
                                    

400 yıl önce doğmuştum. İnsan hayatının çok ötesinde yaşıyordum. İnsanlarla kurduğum iletişim uzun zaman önce sevgiden uzaklaştı. Yalnızlık önce bir ceza, sonra bir seçenek oldu. Öfke ve yönetme arzusuyla yaşamayı öğrenip iki ruhun tek bedende toplandığı hayatımı, ruhsuz ve hissiz yaşayarak devam ettirmiştim.

Belma Ada, onların söylediklerine göre Amara'nın ikinci hayatıydı, ikinci şansıydı. Bu şansı yok eden yine kendim olmuştum. 

Tıpkı bir insanın anılarının içinde dolaşmak gibi kendi anılarımın içinde dolaşıyordum. Annem karşımda parlak bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Karşıma oturuyor, saçlarımı okşuyordu. Çok güzel bir kadındı. Sarı saçlarımı ondan almış olmalıydım. Sarı saçlarına gri tutamlar karışmıştı. Mavi gözleri ise benden daha açık renkliydi. Mavilerin arasına yeşiller karışmıştı. 

Sıcak, diye düşündüm. Sıcacık bir gülümseme, sıcacık bir ruh. Böyle nazik birisinin çocuğu nasıl böylesine bir katil olarak doğmuştu? 

Arkasına dönüp diğer iki kişiye baktı, enerjileri çok tanıdıktı. Yüzlerini göremiyordum, biri erkek diğeri kızdı. Üçüz kardeşlerimdi onlar. 

Annemin omzuna dokunup yanına oturan kişiyi ise başta tanıyamadım. Siyah saçlara sahip bir adam aynı benim gibi simsiyah gözleriyle bana bakıyordu. Aynaya baktığımda karşımda gördüğüm soğuk ve sakin gözlerim onda da vardı. İnsanları boğmak istermiş gibi kara deliği anımsatan gözleri bana baktığında yumuşadı. Görünüşü ben daha 3 aylıkken öldüğünden olsa gerek biraz bulanıktı. Babamı, annem kadar net göremiyordum ama büyücü olduğunu hissettim. Annemin ise hava elementi olduğunu düşünüyordum.

Dış görünüşlerinden daha da önemli şeyler vardı. Ares'in, erkek kardeşimin bana sırıtarak bakmasından, Darci'nin, kız kardeşimin bana küçümseyici ama eğlenen bakışlarından ve annem ile babamın sıcak bakışlarından daha önemli bir şeyler vardı. 

Asla bir daha var olmayacak kişilere bakıyordum.

Ölü insanlara. 

Bir daha geri getiremeyeceğim bir aileye bakıyordum. 

Annem acı dolu bir gülümsemeyle elimi tuttu. Babam omzuma başını koydu. Kardeşlerim bizi korur gibi önümüzde dikeldi. 

Alaz onların hemen önünde savaşıyordu. Boyuttaki yıldızlar çevremde dönmeye başlamıştı. Gözlerimi tekrar kapayıp buna bir son verdim. Onları görmek bir işe yaramayacaktı ama nedense rahatlamıştım. 

Yumruğumu sıktım, onları yavaşça zihnimden attım. Annemin yüzü tıpkı kuruyup parçalanan bir toprak gibi dallanarak çatlamaya başladı. Göremesem bile hepsinin nasıl kırılıp döküldüğünü hissedebiliyordum. 

Öfkem, onların parmaklarımın arasında yok olmasıyla arttıkça arttı. Yapabildiğim kadar güçlü bir şekilde zemine yumruk attım. Alaz arkasını dönüp bana baktı. 

''Yok ol,'' diye fısıldadım. ''Keşke hiç var olmasaydın, yok ol!'' 

Yumruğum altındaki kızıl zemin çatlamaya başladı. Yıldızların parlaklığı sönüyordu. Zeminin üzerinde kırmızı bir sıvı birikiyordu.

Ve bir anda yağmur bastırdı. Boyutun içerisinde kan yağmuru yağıyordu. Alaz'ın kristal duvarının ikinci katmanı çatlayarak yok oldu. Saldırılar daha güçlendi çünkü boyutu koruyan ruhum paniklemeye başlamıştı. 

Liam'ın ve Lloyd'un gözleri üzerimdeydi, Alaz onları yanıma kadar sağ sağlım getirmek için elinden geleni yaptı. İkisi de yanıma yığıldı. Patlama onlara zarar verdiği yetmemiş gibi güçsüz olmaları onların ruh halini etkiliyordu. İkisi de benim için bir şeyler yapmak istese de ne sesin ne yaratık ruhunun burada bir önemi yoktu. 

Seyra 2 - Layla'nın ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin