Ben Senim Ve Sen de Bensin

6 0 0
                                    

Bir çeşit üç boyutlu hologram gibiydi, fazla gerçekçiydi.

Sözümü tamamlayamadım, önümdeki yere oturup ayaklarını uzatmış kızı fark ettiğimde sustum. Ellerini arkaya yaslayıp başını yukarıya kaldırmıştı. Uçsuz bucaksız karanlığa bakıyordu, mavi gözlerine yıldızların ışığı yansıyordu. Sarı saçları beline kadar geliyor, her başını hareket ettirdiğinde dalgalanıyordu. Üzerinde önü kapalı siyah bir pelerinden başka bir şey yoktu, pelerini bacaklarını ve kollarını açıkta bırakmıştı.

Hepimiz önümüzde beliren kıza odaklanmıştık. Hepimiz o kızın kim olduğunu çok iyi biliyorduk. Kız önce kaşlarını çattı, sonra gözlerini kısıp düşündü.

''Kaçıncı yıldayız? Buradayken yılları hesaplamak zor oluyor. Sanırım o günden beri 150 yıl falan geçti. Merenay Teyze'nin büyüsünün zayıfladığını hissediyorum. Kilitli bedenimin nerede olduğunu hala bulabilmiş değilim. Oluşturduğum bu boyuttan pek sık dışarı da çıkamıyorum zaten. Ah, evet, ne kadar havalıyım değil mi? Ankar halkı bunu duysa bir mucize olduğumu tekrar eder dururlardı ya da çok havalı olduğumu... Bense sadece ailemi özlüyorum. Şimdi düşününce... karanlıkta geçirdiğim yıllarda, karanlık bana ne kadar güven verse de hatalı olduğumu anlıyorum. Bir öfkenin böyle bir yıkıma sebep olacağını kim bilebilirdi? Teyzem sadece annemi korumaya çalışıyordu. Ya annem? Tek yapması gereken karnındaki benim enerjimi kesmekti. Onun bir parçasıydım, istese ben durana kadar kolayca enerji kapılarımı kapatabilirdi. Sanırım onun parçası olduğum için yapmadı. Ama bu sefer de hem kendi hayatını hem çocuklarının hayatını kaybetti. Teyzem, Ares, Darci, annem... 4 hayata karşılık tek hayat. Doğru olan buydu, onların yaşaması için benim öldürülmem mantıklı olandı. Anlamıyorum, anne... Seni her anlamadığım zaman bana, kalbinle düşün dersin. Kalple nasıl düşünülür ki? Sizin yaşamanız için benim öldürülmem doğru olandı, bundan eminim, ama...''

Kız uzun süre sessiz kaldı. Ardından görüntü söndü, dokunduğum yıldız düz bir yol çizip başka bir yıldıza çarptı. Çarptığı yıldız da titreşti, ışığı söndü, aydınlandı ve bu sefer aynı kız sağımda belirdi. Sanki altında bir zemin varmış gibi yere uzanmıştı. Kollarını iki yanına açmış, yukarıya bakıyordu. Üzgün duruyordu, yorgun, bitkin düşmüş.

''Ben yine hangi yılda olduğumuzu unuttum ama 180 ya da 190 yıl falan olmuş olmalı. Buradan çıkabilecek miyim? Büyü tamamen kırıldığında ne olacak? Acaba bu boyuttaki anılarım bu boyutta mı kalacak? Belki de ikinci hayatıma başlayınca güçlerimi tamamen kullanabilir ve bu boyuta geri gelebilirim. Kaç boyut vardır ki? Bu boyutu bulmaya hayatım yeter mi? Eğer yeterse anılarımı koyduğum yıldızlar sayesinde son 150 yıldır kendi kendime konuştuğum her anıyı izleyebilirim. Bir saniye! Eğer gelecekteki ben bu anılara ulaşabilirse ona bir not bırakmam gerekmez mi? Ah, evet.''

Sanki nerede olduğumu biliyormuş gibi ayağa kalkıp benim olduğum tarafa baktığında korkmam gerekiyorsa bile hiçbir şey hissetmedim. Gözleri gözlerime dikilmişti. O bir anıydı. Benim geçmişteki anımdı. Bir mesaj ya da bir fotoğrafın çok üst seviyesi gibiydi ama oradaydı. Üç boyutlu bedeni, arkasındaki yıldızların arasında çok güzel görünüyordu. Tıpkı bir gül gibi güzel ama dikenliydi. Tıpkı buraya girmeden önce kapıdaki katran gibi kirli ve siyahtı.

''Gelecekteki Amara, sana söylemek istediğim tek bir şey var.'' Durdu, kaşları çatıldı ve mavi gözleri öfkeyle parıldadı. ''Aptalsın! İstediğin kadar kendini zeki san, aptalın tekisin. Acınası birisin. Öfkene hakim olamıyorsun. Eğer buradan kurtulursan ve bu anıları, annemi, kardeşlerimi unutursan öfkeni hiç kontrol edemeyeceğini biliyorum. Söylesene, daha çok insana zarar verdin mi? Belki tekrar aptalca bir öfkeye esir düştün, tekrar aileni katlettin. İlla fiziksel olarak öldürmen de gerekmez, onları, eğer tekrar ailen olduysa tabi, kırdıysan... Kalplerini kırdıysan da öldürmüş sayılırsın. Canlarını aldıysan, katil olduysan diyecek bir şey bulamıyorum bile. Yıllardır karanlıkta hapis kalmayı unutman iyi bir şey tabi, sonuçta burada hayat yalnız. Ama unutursan ve yine aynı hataya düşersen...'' Başını eğdi, dudaklarının titrediğini son anda görebildim. ''Üzgünüm, sadece demek istediğim şu anda annenin kollarında uyuya kalmış olabilirdin. Sabah olduğunda annen kardeşlerine, Amara'yı kaldırın kahvaltı edeceğiz, diye bir şey dediğinde Ares sen uyurken üstüne atlayabilirdi. Şaka yapmıyorum. Bunu yapardı. Darci, sen Ares'i dövmeye çalışırken ikinizi ayırmaya çalışmak yerine gülebilirdi. Elysia Teyze tam o anda Merenay Teyze'yle birlikte, bu ne gürültü, diyerek odaya dalabilirdi. Büyüyle ya da elementle sizi birbirinizden ayırabilirlerdi. Sonra hep birlikte kahvaltı edebilirdiniz. Babam daha biz 3 aylıkken öldü, kahvaltı masasındaki yeri hep boş kalırdı belki ama sanki bizi izliyormuş gibi gülümseyebilirdik. Belki bir sevgilin bile olabilirdi. Merenay Teyze hep kendi klanı, Sara Klanı'ndan biriyle bizi evlendireceğini söylerdi. Belki bir büyücüyle falan evlenirdin. Amma havalı olurdun, ha... Hem arkadaşların da olurdu, ailen olurdu, evin bahçesinde ateş elementini kontrol etmeye çalışırken evi yakacak kadar Ares'e çeken çocukların olurdu. Ares hiç ev falan yakmadı, o şansı elde edemeden onun geleceğini çaldık ama o kadar yerinde duramayan biri ki... Sürekli büyüdüğünde yapmak istediklerinden konuşup başımızı şişirirdi. Çocukların onun gibi bir amcaya sahip olacağı için onlara acıyabilirdim ama, bunlara hiç sahip olamayacağız. Çünkü kendimizle birlikte 3 ayrı geleceği de çaldık. Bunları birine bile anlatırsan büyük ihtimalle sana, şu bizim adamıza gelen yaratıklardan biriymişsin gibi davranırlar. Yaratıktan farksızız, ha? Basit bir saldırma içgüdüsüyle her şeyi yok ediyoruz. Zamanı geri almayı ister miydin, gelecekteki Amara? Boyut inşa etmemize rağmen zamanı geri alamamamız çok kötü.''

Seyra 2 - Layla'nın ÇocuklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin