"Tam olarak planın ne Jimin?" Seokjin'in sorduğu soruyla elindeki kitabı bırakarak ona baktı Jimin.
"Anlattım ya hyung. Sadece Jungkook'u olduğum kafeye getirmen gerekiyor." dedi sıkıntıyla oflayarak. Sabahtan beri tek söylediği bu cümleyken neresini anlamamış olabilirdi ki?
"Onu mu soruyor sence?" diyerek elindeki oyun kolunu kenara bırakarak gözlerini devirdi Namjoon. Jimin ise saçlarını geriye atarak ikisinde gezdirdi gözlerini.
"Bu kadarını bilmeniz yeterli. Geri kalanını bana bırakın siz."
"Aish. Gerçekten doğru olanı mı yapıyoruz biz?" diyerek oflayan Seokjin'e anlamayarak baktı Jimin.
"Doğru olan derken? Ne yapmamı bekliyorsunuz ki? Öylece vazgeçmemi mi?" sözleriyle büyüyen gözleri karşısındaki ikilinin gerilmesine neden olmuştu. Namjoon kuzeninin omzunu sıvazlarken onu sakinleştirmek adına konuştu.
"Tamam sakin olalım. Durumlar daha fazla kötüleşmeden devam edebiliriz değil mi?" Seokjin Namjoon'un söylemek istediğini anlayarak kafa salladı.
"Tabii ki. Sonuçta sana bir şey olmasını istemiyoruz Jimin. Sadece...kendini fazla yorma olur mu? Zaten hastaneden çıktığın için halsizsin. Biraz toparlanman gerekiyor."
"Yeterince iyiyim ben." diyerek net bir şekilde kestirip attı konuyu Jimin. Ardından gözü duvardaki saate ilişti.
"Çok fazla zamanımız kalmamış hyung. Sen çık istersen. Böyle giderse derse yetişemeyeceksin."
"Gideyim o zaman ben." diyerek çantasına masadaki kağıtları doldurmaya başladı Seokjin. Namjoon ise hızla yerinden kalkıp ona yardım etmeye başladı. İkili birlikte kağıtları toparlarken Jimin onları gülümseyerek süzdü. Gerçekten..birbirlerine kaçamak bakışlar atmaktan ilerisine gidemeyecek miydi bu ikili? Bu kadar utangaç olmak zorunda mıydılar?
"Namjoon hyung..bence sen de gelmelisin." diyerek ortaya bir fikir attığında ikili ona dönmüştü.
"B-ben mi?" dedi havalanan kaşlarıyla Namjoon. Gözlerinde ise belirgin bir ışıltı vardı. Jimin onun bu durumuna gülmek istese de onu daha fazla utandırmamak adına umursamazca omuz silkti.
"Gideceğimiz kafedeki garson kız geçenlerde Seokjin hyungun telefon numarasını istemişti benden. Baya da takıntılı birisi gibi duruyor." demesiyle Namjoon'un yüz hatları kasılırken Seokjin anlayamayarak Jimin'e baktı.
"B-benim mi?"
"Hı hı." dedi omuz silkerek Jimin. Namjoon ise Seokjin'e bir bakış attıktan sonra yutkundu. Ardından yüz ifadesi değişirken umursamaz görünmeye çalışarak cevapladı onu.
"Ben ne yapabilirim ki bu durumda?Seokjin'in sorunu." Jimin içerisinden lanetler okurken durumu neden bu kadar uzattıklarını düşünüyordu. Dışarıdan bakan birisi bile onların arasındaki bu çekimi kolayca fark edebilecekken..onlar neden bunun farkında değildi ki?
"Aslında tam olarak benim sorunum." dediğinde ise Namjoon kaşlarını çatmıştı.
"Senin sorunun derken?"
"Yani Seokjin hyungun bir görevi var biliyorsun. Dikkatinin dağılması hiç işime yaramaz. O yüzden orada olmalısın." diyerek durumu açıkladığında Namjoon ikna olmuş gibiydi. Zaten gelmek istediği her halinden belliydi ama mantıklı bir sebep bulması gerektiğini düşünüyordu. Bu mantıklı açıklamayı ise Jimin çoktan bulmuştu.
"Haklısın. Pekala. Ceketimi alayım da çıkalım o zaman." diyerek yerinden kalktı ve odasına ilerlemeye başladı Namjoon. Olabildiğince normal davranmaya çalışsada odadan çıkarken kapıya toslamasıyla ne kadar heyecanlı olduğunu saklayamamıştı. Jimin onun arkasından gözlerini devirirken bakışları Seokjin ile birleştiğinde onun şirince sırıttığını fark ederek kaşlarını çattı.