Asrın'dan
Hay sıçayım ben böyle işe!
Karşım da Senem duruyordu ve şaşkın şaşkın bana bakıyordu.
Mühtemelen çöp dökmeye gidiyordu ve elinde de çöp pöşeti olarak düşündüğüm abur cubur kağıtlarıyla dolu poşeti tutuyordu.
"ne işin var burda senin?" dedi, benden önce konuşmaya girerek.
Boş boş bakmaya devam ederken umursamadım, karşıma O kız çıksa olmaz mıydı yani?
Ne diye bu kenafir gözlü çıkmıştı karşıma?!
Dili de iyice bana karşı uzamıştı, aslın da sessiz, sakin kızdı.
İçimden bu kızı bile bozdun sen düşün diyen, iç sesim haklıydı.
"Beste nerde?" dedim, sorularını es geçerken.
İlk önce bana anlamaz bi bakış atmış sonrasın da ise bakışları değişmiş ve kızgınlık almıştı halini.
"Hasta kız ve bil bakalım sebebi kim?!" dediğin de, anlamazca O'na baktım.
Hasta mıydı şimdi Beste?
Neyi vardı lan? sapağa sağlamdı, daha 2 gün önce.
"Sen hasta ettin dimi lan kızı? Yedirirsen bu kadar abur cubur ölür bile kız!" dedim, elinde ki pöşeti kafamla işaret ederken.
O ise bana, 'salak lan bu" bakışları atıyordu.
"neyi var lan söylesene?" dedim, biraz daha sinirim artarken.
Naptı bu kenafir gözlü acaba kıza?!
Cevap vermek için ağzını açmıştı ki, bunun saçma bi soru olduğunu düşünüp kolundan çekip ilerledim.
Arkamdan bağırıp çağırıp, bana sürekli hakaret ediyordu ama umrumda değildi.
Koridor da durup arkama döndüm ve benim durmamla 2-3 adım kala bana oda durmuştu.
Bana kızgınca bakmasını umursamazken lafa girdim, "hangi oda?" dedim yan tarafımda ki üç odayı kast ederken.
Biri tam arkamdaydı bi diğeri ise yanında ve bi diğeri ise onun karşındaydı.
Durduğumuz yer ise salona açılırken, muhtemelen mutfağın da dahil olduğunu düşündüm buraya.
"çık dışarı evimden ya, hangi hakla girersin? !" diye bana kızgınlığını dile getirdi.
"Cevap ver Senem, başlayacağım evine de şimdi!" dedim sinirle.
Kız hastaydı ve bu salak beni burda tutuyordu! İnanılmaz lan hakket inanılmaz!
Ellerini göğsünde bağlamasıyla yanıma döndüm ve kapıyı açmak için elimi atmıştım ki kapı açılmıştı.
Hayır ben açmamıştım, karşım da hastalıktan bembeyaza dönmüş ve gözleri morarmış kıza baktım.
Şu hali yutkunmama sebep olurken, o bana hala boş gözlerle bakıyordu.
Eli saçlarına giderken kapıyı kavramış olan parmaklarıyla daha da çok sıktı, sanki beni burda görmek O'nu panik yapmıştı.
Alt dudağını dişiyle çekiştirirken yutkunup, "hoş heldin" dedi bakışları gözlerime tırmanırken.
Bana bakmasıyla tekrar yutkunup, kafamı salladım 'hoş buldum' dercesine.
Yanımda ki kenafir gözlünün bişey mırıldanıp kapıyı çarpmasıyla, ilk karşımda ki kız sıçramıl sonrasın da ise bi kapıya bi bana gidip gelmişti bakışları.
"Gelsene" dedi, kapıdan çekilirken.
Belki de ilk defa odasına giricek olmam veya onunla birlikte odasın da oturuyo olucak olmam, garipti.
Odasından içeri girdiğim de bir adet gri yatakla karşılaştım vede hemen yanında ki kırmızı bir şifonyerle.
Odası da yatağı gibi koyu griden oluşuyodu, duvarlarının rengi de.
Karşım da ise kırmızı ve aynalı bir gardırop vardı ve pencerenin yanında hemen duvara boydan boya kaplıycak şekilde duruyordu.
Ama tabii ki kaplamıyordu, yan tarafında yani gardırobun izin verdiği kadar boş kalan kısımda siyahtan ibaret bi çalışma masası vardı.
Ne çok genişti oda ne de çok dar, gayet iyiydi.
"istersen yatağımın üstüne otarbiliriz veya sen sandelyeye de oturabilirsin", dedi boynunu ovuştururken.
Yüzü kıpkırmızı kesilmişti, hatta bu odada ki en kırmızı şey diyebilirdim.
Bu haline gülerken beni izlemiş ve utancla yüzünü yere indirmişti.
Gidip yatağın ucunu otururken dirseklerimi dizlerimin üstüne gelicek şekil de sabitlemiş ve parmaklarımı birbirine kenetlemiştim.
Hala ayakta dikilen kıza bakıp lafa girdim, "gelsene yanıma" dedim kafamla yan tarafımı işaret ederken.
Kafasını sallayıp, yan tarafıma gelip oturmuştu.
Üstüne dar beyaz kısa kollu bi tişört ve altında ise normal gri renkte bol bi eşofman vardı.
"iyi misin?" dedim, bakışlarım gardırobun aynasından baktığım kıza kayarken.
Ellerini kenetlemiş ve hiç bi şekil de kafasını kaldırmamıştı.
Oysa ki ben, hep gülen herşeyi çocuk oyuncağı sanan o kıza çok alışmışım.
Şu an yeni anlıyordum, O'nu ilk defa üzgün, bitmiş, her şeyden yorulmuş görüyordum.
Belki de ilk defa, karşım da duygusunu saklamadan duruyordu.
"İyi" dedi kafasını kaldırırken, bakışları beni bulduğu an yüzüne hafif bi gülümseme ekleyip "sen, sen nasılsın peki?" diye bana da bi soru yöneltti.
Çok büyük konuşmuştum dimi?
Gine gülmeye başlamıştı, oysa ki gözlerinin ardında ki üzüntü öyle çok güçlüydü ki göz göze gelince canım yanıyodu.
Çok yakıcıydı bakışları, gidip ağzımı burnumu kırma isteğine yol açıyordu ben de!
"niye böyle yapıyosun?" dedim gülmesini kast ederken, yüzü bi anlık solsa da tekrar gülümsemiş ve bana "ne yapıyomuşum?" demişti.
Biliyodu neyi kast ettiğimi, ama gine de soruyodu cevabımı duymak istemiyomuş gibi de bi hali vardı ya.
"neden sürekli boş şeylere gülüyosun? Gülmen için bi sebep yok ama sen ısrarla herşeye gülümsüyorsun" dedim sinirle, dediklerimi dinlemiş ve bana kafasını sallamıştı 'anlıyorum' dercesine.
Derin bi nefes verirken karşısına odakladığı bakışlarını, benden çekerken.
"Evet biliyorum gülmem için bi' sebep yok, ama ben" dedi susarken.
Derin bi nefes alırken gözlerini kapatmıştı, "Sürekli ağlamak istemiyorum ben" dedi yutkunurken.
Neden ağlıyodu ki?
Tam sormak için araladığım ağzımı, tekrar konuşmaya girmişti.
"Hayat beni güldürmüyo işte, ben de karar verdim ki o güldürmese bile ben hep güleceğim" dedi, bakışları tekrar ellerine kayarken.
--------------------------------------------------------------
Kafa da hep aynı soru
Bu sözü verecek kadar ne yaşamış olabilir Beste?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Belki de [Texting]
ChickLit"sor" dedim bakışlarım yüzünü tararken. "tanımadığını söylemiştin" dedi imalı imalı, sanki 'senden beklemezdim' dercesine. Senem'in yanına gelip kitabı istediği gün bana ikisinin de tanıyıp tanımadığımı sormuştu, daha doğrusu hepimize bu konuyu so...