Fatoş o geceyi hiç uyuyamamıştı. Kafasındaki soruların cevabını bulamadığı için sinirli olmaktan ziyade yeni yerine alışmak çok zordu. Rusya'daki evleri bunun gibi değildi, hatta bunun yanında belki bir hiçti. Ama Fatoş alışmıştı oraya. Küçük ama huzur dolu evindeki yatağına, odasına, mutfağına; kısacası her şeyine. Ve inkar edemezdi; orayı çok özlüyordu.
Akşam annesini aradıktan sonra bekledi belki bir umut geri döner diye. Ama annesi onu hiç aramamış, hatta ufak bir mesaj bile atmamıştı. İçindeki kırgınlığı gitgide daha da büyüyor ve gözlerindeki yaşlarla beraber dışa savruluyordu. Bu ev onun için fazlasıyla yabancıydı ve buraya hiç ama hiç alışamayacaktı.
Güneş daha doğmamıştı bile ama Fatoş yerinde doğrulup, öylece oturuyordu. Düşünüyordu, düşünüyordu ama aklına hiçbir fikir gelmiyordu. Başı çok fena ağrıyordu. Üstelik birde gece uykusuz kalmaktan gözleri yanıyordu.
Elini yüzünü yıkayıp aşağıya indi. Ev bomboş ve sessizdi. Böylece sanki ölüymüş gibi görünüyordu. Sanki bu evde hiç insan yoktu, terk edilmişti. Yavaş adımlarla alt kata inip mutfağa doğru ilerledi. Evi bilmediği için zar zor bulabilmişti mutfağı. İçinden vay anasını, sanki İngiliz Kraliçe'sinin evi; ne nerede belli değil diye söylenerek, nihayetinde bulmuştu mutfağın yerini. Dolaptan bir bardak alıp kendisine su dökerken, fazlasıyla ses çıkarmıştı ki, evdekilerin uyanmasından korktu. Neyseki hiçbir hareketlilik yaşanmayınca rahatlıkla suyunu içti. O esnada arkadan gelen kişinin ayak seslerini duymamış, ona seslendiğinde ise sıçrayıp çığlık atmamak için eliyle ağzını kapatmıştı.
Neco: ne yapıyorsun sen burada?
Fatoş: ay! Ödümü kopardın! Ses versene gelince.
Neco: kendi evimde niye ses veriyormuşum? Asıl sen burada yabancısın.
Neco, ışığı açıp buzdolabından sütü çıkarttı. Fatoş onun hareketlerini çatık kaşlarla izlerken, Neco buz gibi sütü kafasına dikti.
Neco: ne var? Ne öyle bakıyorsun? Hiç süt içen insan görmedin mi?
Fatoş: gördüm de, senin gibisini görmedim. Buz gibi sütü nasıl içebiliyorsun?
Neco: sana ne?
Fatoş: sadece merak ettim. Kusura bakma.
Elindeki bardağı yıkayıp geri yerine koydu. Mutfaktan çıkarken Neco onun kolundan tutup durdurdu.
Neco: bir dakika bekle. Bir şey soracağım.
Fatoş: ne var?
Neco: dün bana internetin şifresini sorduğunda, anneni arayacaktın değil mi?
Fatoş: evet de sen nereden biliyorsun?
Neco: tahmin ettim. Ee? Arayabildin mi? Ne dedi?
Fatoş: sana ne ya? Niye sürekli beni sorguya çekiyorsun?
Neco: annenle babamın eskiden bir bağlantılarından olabilir mi? Merak etmekle haksız sayılmam. Annen seni ne diye buraya gönderdi bilmek istiyorum.
Fatoş, bir süre bakışlarını yere indirip sustu. Evet, Neco haksız sayılmazdı. Belki de eskiden gerçekten de babasıyla annesinin bir ilişkileri vardı ama bunu sormak ona düşmezdi. Hem böyle yaparak hem kendisini, hem de annesini aşağılıyor gibi yapıyordu.
Fatoş: bilmiyorum. Kaç kere aradım ama açmadı. Mesaj filan da atmadı. İnan bende bilmiyorum.
Kolunu çekip geri odasına döndü. Neco onun arkasından imalı bakışlar gönderip gülerek kendi odasına çıktı. Bu kızdan çok şüphe ediyordu. Böyle hiçbir şey bilmeden etmeden gelmesi çok garipti. Babası onunla konuşurken farklı davranıyordu. Sözlerinde nefret mi vardı yoksa şefkat mi, belli değildi. İlker Bey'e rağmen Şevval Hanım'ı bu durum hiç mi ama hiç hoşuna gitmemişti. Ve kendisi de bunu gizlemiyordu. Neco'nun kafasında bin bir türlü şeyler dönüp dolaşıyordu ama şimdilik bu işin peşini bırakacaktı. Hem eğer bu kız bir iş çevirmeye kalkışırsa, karşısında babasını bulacağını biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET
Random"Neden bu eve geldin? Sebebini öğrenmek istiyorum." "Bende istiyorum ama maalesef yapamam. Yapamıyorum." "Bende yapamıyorum... Bende..."