X: başınız sağ olsun.
Y: dostlar sağ olsun.
Gelen misafirler yavaş yavaş dağılıyorlardı. Taze evdi, aileyi fazla yormamak gerekirdi. Zaten dualar okundu, sabır dilendi, yardım edilmişti. Artık gitme zamanı da gelmişti.
Kadınlar köşede ağlayan anneyi desteklerken, erkekler üst kattaydılar. Bugün bir ailenin evi yıkıldı, paramparça olundu. Bugün bir anne ile baba evlatlarını kaybettiler. Dünyaları başlarına yıkılmış, yaşamak için gayrı bir sebep kalmamıştır. Direnmeye ne gerek var? Bir anne ağlıyor, "oğlum, oğlum" diye; bir baba zorlukla ayakta durmaya çalışıyor, "aslanım, yiğit oğlum" diye diye. Yıkılsın...
Misafirler başsağlığı dileyip yavaş yavaş gitmeye hazırlanırken, evin önünde siyah bir Range Rover durdu. Sürücü koltuğundan siyah takımlı bir adam inip kapıyı açtı. Önce genç çocuk indi arabadan, ardından arka taraftan kadın ve bir adam. Herkes onları görünce başlarını önüne eğip kenara çekilirken, ailece içeri girdiler. Onları ilk yaşlıca bir adam karşıladı. Eli öpmek isterken karşısındaki izin vermedi, direkt sarıldı ona.
İlker: başınız sağ olsun, Yahya efendi.
Yahya: hepimizin başı sağ olsun, İlker Bey.
İlker, karşısında acılar içinde zorlukla ayakta duran adamın omuzuna birkaç kez vurup salona geçti. Şevval Hanım ile Necati'de, Yahya ile görüşüp sarıldıktan sonra içeri geçtiler. Bazılarının gitmelerine rağmen içerisi hâlâ kalabalıktı. Şevval Hanım direkt parçalara ayrılmış annenin yanına ilerledi, ilk ona sarıldı.
Şevval: Gülsüm Hanım...
Gülsüm: Şevval Hanım, hoş geldiniz.
Şevval: başınız sağ olsun. Ailem adına çok üzgün olduğumuzu ve elimizden geldiğince yardımcı olacağımızı belirtmek isterim.
Gülsüm: teşekkür ederim, Şevval Hanım. Varlığınız varlığımızın sebebidir. Eğer siz olmasaydınız...
Şevval: şşş tamam.
Neco direkt Gülsüm'ün elini öptü. Ona sarılıp destek verdi. Önünde diz çöküp elini eline aldı.
Neco: sabır Gülsüm teyze, sabır. Kaan benim en yakın arkadaşımdı. Kaç yıldır birlikte yürüdük, beraber gülüp, beraber ağladık. Böyle aniden bu olay... gerçekten çok üzgünüm. Eğer yapabileceğim bir şey varsa...
Gülsüm Hanım, Neco'nun yanağını okşadı. Uzun zamandır bu aile tanışıyorlardı. Neco neredeyse onun kollarında büyüdü, oğlu Kaan ile kardeş gibiydiler. Onun da hüzün içinde olduğu, yüzünden belliydi. Neco, yanağını okşayan kadının avucunun içini öptü.
Gülsüm: Necati'im, benim kara gözlü delikanlı oğlum... sen iyi ol da, başka bir şey istemem.
Neco: bilmenizi isterim ki bundan böyle sizde benim annemsiniz, bende sizin oğlunuz. Elbette Kaan'ın yerini tutamam ama hep yanınızda olacağıma dair söz veriyorum. Bu... benim yüzümden oldu. Cezamı en ağır şekilde çekmeliyim. Sizden de çok çok özür dilerim.
Gülsüm: özür dileme yiğidim. Talihsizlik işte. Hem Kaan'ı biliyorsun. Uğruna canını vermeye hazır biriydi. Gönlünü ferah tut. Oğlum cennette gittiyse, bu kesinlikle senin yüzünden olmadı. O kanı bozuklar eve baskın yaptılar ve...
Neco: size söz veriyorum ki onları bulup cezalarını keseceğim. Kendi ellerimle kardeşimin intikamını alacağım. İçiniz rahat olsun. Kaan cennettin en güzel yerindedir şimdi.
Neco'nun telefonu çalınca dışarı çıkmıştı. Hastaneden arıyorlardı. Telefondaki kızın dediklerini dinledikten sonra tekrar içeri girdi. Babasının yanına yaklaşıp kulağına fısıldadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET
Random"Neden bu eve geldin? Sebebini öğrenmek istiyorum." "Bende istiyorum ama maalesef yapamam. Yapamıyorum." "Bende yapamıyorum... Bende..."