Fatoş: ne yapmayı düşünüyorsun?
Sarılmanın ardından birbirlerinden ayrılmışlardı. Kendilerini garip hissetseler de Fatoş bozuntuya vermeyip en içten gülümsemişti. Tabii ne kadar yapabildiyse... Neco da gülümsemeye çalıştı fakat başaramadı, zira hâla canı çok yanıyordu. Annesiyle babası kavga etmeye devam ediyorlardı ve bu onu, daha da sinir ediyordu. Sakinleştikçe sanki bilerek onu öfkelendiriyorlardı. Fatoş, kısa süreliğine dikkatini aşağıdaki kavgaya verdi.
Neco babasıyla konuşurken Fatoş'da yukarıda kapalı kapının ardından dinliyordu onları. Yanlış yapıyordu ama merak etmesi doğaldı. Neco'nun hem babası hem de onun annesi hakkında söylediği Fatoş'u sarsmıştı. Gerçek olmaması için dua ediyordu ama ne yazık ki hepsi doğruydu. Annesinden nefret etmesi gerekiyordu belki de fakat daha sonra hemen hemen silmişti o salak düşüncelerini aklından. Annesinin bu durumda hiçbir suçu yoktu. Neco'nun kapıyı çarparak odaya girişini duyduğunda yardım edebileceğini sanıp sessizce odasına gelmişti. Odaya girmeden önce aşağıdaki hengameye kısa bakış attı. Gözlerindeki nefret belli oluyordu. Şevval Hanım görmüştü onu ama şu an gerçekleri öğrenip kırılıp incinmekle meşguldü. Kocasının yıllarca ona yalan söylemesi akıl edecek gibi değildi. Fatoş, daha fazla orada durup İlker Bey'in yalanlarıyla kulaklarını dolduramayacağını anlayıp içeri girmişti.
İçeri girip gördüğü manzara ile şaştı kaldı. Karşısındaki adamı tanıyamadı. Bu, Neco olamazdı. İki gün önce onu teselli eden Neco olamazdı. Bu nasıl bir yüktü ki çocuk onu taşıyamadı? Ne kadar da belli oluyordu paramparça olduğu... Gözlerinden içini görüyordu sanki ve.. Anlatılmayacak kadar zordu gördükleri. Neco, acıyla içini çekti.
Neco: bilmiyorum... Herhalde kalıp anneme yardımcı olacağım. Başka ne yapabilirim ki?
Fatoş: babanla bir daha konuşmayacak mısın?
Neco'nun bakışları, anlığına hüzünlüden öfkeliye döndü. Fatoş, genç adamın gözlerindeki sönmüş ışığın birden nasıl yanıp kırmızıya dönüştüğünü görebiliyordu. Şu an içinde hüzünle öfke birbirlerine ince iple bağlanmış ve her ikisi de bu genç çocuğu kendi tarafına çekmeye çalışıyordu.
Neco: evet.
Neco hiçbir zaman konuşurken kelimelerin üzerine basmazdı. Konuştuğunda hep rahatlıkla, hiçbir şeyden endişe etmeyerek, kendi istediği gibi konuşurdu. Bu sefer ağzından çıkan bu kelimeyi her bir harfine basarak söylemişti. Bunu ancak en öfkeli insanlar yapabilirlerdi. Ve onun da şu an içinde sürdürdüğü savaştan nasıl şiştiğini ve bakarsın patlayacak hale gelişini görmemek için kör olmak gerekti.
Neco: hatta onunla değil konuşmak, yüzüne bile bakmamak için kendime yemin ettim.
Fatoş, içini çekerek ayağa kalktı. Anlayış göstermek yerine endişelenmişti. Neco onun nasıl oturdukları yataktan uzaklaşıp odanın ortasında geldiğini gözleriyle izliyordu. Kırpmadan izliyordu, zira kızın hiçbir hareketini kaçırmak istemiyordu. Odanın ortasına gelerek arkasını döndü Fatoş. Şimdi yüzünü daha iyi görebiliyordu Neco. Fatoş önünde kollarını birleştirip dimdik durdu.
Fatoş: benim yüzümden ailen dağılsın istemiyorum Neco. Belki de baban büyük hata yapmış oldu ama... O yine de senin baban.
Neco: sen benim aldığım kararın doğru olmadığını mı ima ediyorsun?
Fatoş, dönüp sol taraftaki masaya yaklaştı. Çalışma masasının üzerinden yukarıya doğru giderek kalkan küçük raflardan birisinde çerçeve içinde Alparslan Ailesi'nin fotoğrafını gördü. Onun yanında ise Neco ile babasının fotoğrafı. Aile fotoğrafını alıp yüzünde hafif gülümseme ile baktı. Acılı gülümseme... Neco nerede görse tanırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EMANET
Random"Neden bu eve geldin? Sebebini öğrenmek istiyorum." "Bende istiyorum ama maalesef yapamam. Yapamıyorum." "Bende yapamıyorum... Bende..."