2

142 21 26
                                    

''Ben senin rehber arkadaşınım. Yeni gelen öğrencilere okul tanıtmak gibi muhteşem bir görevim vardır okulda'' diye söylendi yanımdaki uzun boylu esmer çocuk, bıkkın bir ses tonuyla.

Bense sırtımdaki çantanın kollarını sımsıkı tutmuş, daha zili çalmamış koridora gözlerimi gezdiriyordum. Gruplaşma çoktu okulda, her koridor başında birbirleriyle sohbet eden öğrencilerle doluydu ve ses çok bastırıyordu etrafı...

Çocuğun bıkkın olduğu anlaşılan suratına gülümserken kemikli ince ve uzun olan ellerini bana uzatarak ''Erdem'' diye söylendi.

Başımla onaylayıp önümde duran elleri sıkıp ''Kerem'' diye ekledim

Uzun koridorda yürümeye başlamıştık.

Erdem elindeki okulla ilgili iki-üç kitabı önünde birleştirip kasıklarına bastırmış şekilde yanımda ilerliyordu. Bir müddet aynı hizada olan ayaklarımıza odaklanmıştım, çok saçma ama hoşuma giden bir şeydi bu yanımdaki kişi ile aynı anda adım atmak...

''12-F Senin sınıfın. Bende 12-D sınıfında okuyorum. Bir şeye falan ihtiyacın olursa beni bulabilirsin. Hiç çekinmene gerek yok'' diye ekledi bana bakarken.

Ben de tekrar kafamla onaylayıp çevremi izliyordum. Herkes birbiriyle iletişim halindeydi ve neredeyse birbirini tanımayan kimse yoktu...

''Burada herkes birbirini tanır mı?'' diye soru yönelttim oluşan sessizliği bozmak için.

Erdem benim konuşmamı bekliyor gibiydi zaten. Pek keyif almıyordu sanırım bu işten ki apaçık ortadaydı tavrı.

''Evet. Bu okulda herkes birbirini tanır'' diye söylendi önüne düşen birkaç tutamı arkasına doğru tarakla tarar bir şekilde aldığında.

''Sende pek keyif almıyorsun sanırım bu işten?'' diye ekledim kıvrılan dudaklarım ile dişlerim açığa çıkmıştı.

''Yani sonuçta okul burası. Ne diye rehberlik yapıyorum onu da anlamış değilim. Hapishaneyi tanıtır gibi'' diye ekledi gülmeme karşılık verdiğinde elindeki kitapları bana doğru kaldırıp göz devirdi. ''Bir de şu kitaplar var. 9. Sınıftan beri bu işi yaparım ve sadece 9. Sınıfta bu kitaptan bir şeyler anlattım. Daha da anlatmıyorum ne gerek var ki'' diye söylenip sertçe yutkunma işlemini tamamladığında gözlerimin içine baktı. ''Ama eğer istiyor-''

Lafını tamamlamasına izin vermeden kaşlarımı yukarı kaldırarak kitabı olduğu yere –kasıklarına kadar indirip- önüme döndüm. ''Yok almayayım. Kitapsız da okulu anlayabilecek kadar zekam var, yani vardır..'' diye ekledim.

Bu sefer gülümsemesi daha da büyümüş bir şekilde önüne döndüğünde kitabı tek eline alıp, ellerini kocaman açarak okulu işaret etti. ''O zaman Beştaşlar Kolejine hoş geldin. Muhteşem bir okulumuz vardır'' alaycı bir tavırda söylediğinde hafif kıkırdamıştım.

Demek durum o kadar vahimdi ki 'Mükemmel okulumuz' derken bile alaya alıyordu çocuk. Gerçekten koridoru azımsanmayacak kadar uzundu ve zil hala neden çalmamıştı onu anlayamamıştım. Ama benim işime gelirdi, çok teneffüs o kadar daha iyidir derste olmaktan.

Okulun üniforması beyaz gömlek ve siyah pantolondu. Klasik bir lise üniforması... Haa bir de kravatı unutmayalım, kravatsız beyaz gömlek mi olur. Millet ortalıkta garson gibi gözükmesi dışında, üniformada bir gariplik yoktu.

Kapının arkasından dönerek fırlayan çocuğu görünce refleks olarak bir adım geriye çekilmem aynı zamanda olmuştu.

Karşımda duran göz renginin ne olduğundan dahi fikrim olmayan, ama gerçekten ne renkti bir fikrim yok, benim boylarımda,kalıplı vucüdu ve çene kasları ile saçlarının aşırı derece kısa ve beyaz renkle tamamlanmış çok hoş bir görüntü vardı, gömleğinin ilk dört düğmesi açık ve boynundaki orta uzunluktaki zincirin ucundaki haç simgesi sarkıyordu, demek Müslüman değildi.

Basorexia - (boyxboy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin