Önümde duran beşinci tekilayı yudumlarken, karşımdaki ise çoktan üçüncü birasının sonlarındaydı.
Evet şimdi siz diyeceksiniz; Yiyişmeyi bir kenara bıraktık, bara kadar gittiniz. Üç bira ve beş tekila içecek kadar uzun süredir oradasınız. Bre amınakodumun salağı hala çocuğu betimlerken 'karşımdaki' diye söyleneceğine adını neden sormuyorsun çocuğa diye.
Evet çok mantıklı bir düşünme yapısı, hala neden sormadığımı bende merak ediyorum. Hatta adını, daha çok merak ediyordum. Çıldırıyordum.
Sesli ortamda, biz ikimiz baya uzun süredir bir sessizlik içindeydik. Arabada gelirken bir iki 'ah-uh' ettik, sadece hareketlenme hareketleridir bunlar, aksi halde başka bir şey olamaz bile... Anca o kadar ha bir şeyi es geçmeyelim 'Rahat mısın?' diye soru yöneltmişti yolda. Onu nasıl unuturum ben amınakoyim.
Yani anlayacağınız, daha hala biz konuşmadık bile, sanırım ikimizin de niyeti yoktu. Yani benim vardı az çok ama onun yoktu sanırım. Sadece birasını içerken, kafasıyla arada bir müziğin ritmine uyuyordu.
Barın önünde oturduğumuzdan, bar taburesinde götüm ağrımaya çoktan başlamıştı. O nasıl bu kadar mükemmel duruyordu bilmiyorum ama, ben kertenkele gibi artık yamulmuştum ve sırtım ağrımaya başlamıştı. 1 saattir burada etraftaki kız ve erkekleri görmekten iğrenti gelmişti.
Daha fazla dayanamayıp, omzuna hafif bir vurmamla, elindeki bira ile bana doğru doğruldu...
''Peki... Asıl önemli konu. İsmin ne?'' diye söylendim, önüme ittirilen birama göz atıp, tekrar karşımdakine yeltendim.
O ise hafif yan sırıtma yaptıktan sonra, kapşonlusunu düzeltip, ayağa kalktı bir iki adım gerilediğinde. Ne yapmak istediğini tam olarak anlamayarak. Tabiri yerindeyse 'Aval aval' suratına baktığımda. Tabii bunun bir de halk arasında 'Öküzün trene baktığı' gibi versiyonu var ama buradaki 'Öküz' olmaktansa 'Aval' kelimesini tercih ederdim.
Konuya hakim olduğumda suratına bakmaya devam ettim.
O ise ellerini iki yana açtı. ''Sence ismim nedir? Küçük bir oyun oynayalım'' diye ekledi kahkaha attığında.
Ben ise kaşlarımı çatıp, hangi ismin daha uyumlu olduğuna dair analizler yapıyordum. Çok klişe bir isim olmayacağı fikri daha cazip gelmişti aklıma. Ama sırasıyla hangi ismi söylesem, her isimde kaşlarını kaldırıyordu olumsuz anlamda...
''Tamam bu sefer son. Bilemezsem söyleyeceksin. Berkay? Bak hem çok severim bu ismiİ?'' diye ekledim gülmeyle karışık of çektiğimde.
''Allah Allah bak sen şu işe?'' diye ekledi gülmesine devam ettirip, elindeki biradan uzunca bir yudum aldığında tekrar gözlerini bana dikti.
Önüne düşen siyah tutamları arkaya doğru almıştı. Kalabalık insan ortamında, yeterince terlemiş olduğundan saçları gerçekten hafiften ıslak bir görüntü almıştı. Zaten baştan aşağıya sayamayacağım ama gerçekten üstüne giydikleri tam oturmuştu. Hele en güzel detay, siyah kulaklığı ensesinde bırakmış olmadı. Benim acayip hoşuma gitmişti, tam kombini tamamlamıştı.
''Yok ya, o olmasın. Ben sevmem o ismi, nereden çıktı'' diye ekledim ayağa kalkıp, yanına doğru yürüdüğümde.
''Tamam, pes! Temmuz'' diye ekledi ellerini ağzına kapatıp gülmeye başladığında.
''Teşekkür ederim'' diye ekledim kalktığım yere tekrar çöktüğümde.
''Tam olarak ne için teşekkür ettin anlamadım'' diye ekleyip, yanıma oturduğunda omzuma iki kere patpatlayıp devam etti. ''Ama rica ederim'' diye sonlandırdı cümlesini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Basorexia - (boyxboy)
Teen FictionBasorexia; Birini aniden öpme isteği anlamındaki İngilizce kelime. 𝗕𝗶𝗿 𝗰𝗶𝗻𝗮𝘆𝗲𝘁 𝗻𝗲 𝗸𝗮𝗱𝗮𝗿 𝘀𝗮𝗸𝗹𝗮𝗻𝗮𝗯𝗶𝗹𝗶𝗿? ''En vurdumduymaz insanların yüreklerinde bile hassas noktalar vardır. yaşamı da ölümü de bir oyun kabul eden umutsuzl...