17.Kısım: Savaş Yoldaşları

66 6 3
                                    

“… Ve böylece bende bir gece de zengin olup, bir gece de onu kaybettim.”

Kısa bir kahkaha ile Emer, Mısır’la olan konuşmasını bitirmişti. Kaleden ayrılmadan önce Yora’dan atını istemişti ve oda vermişti. Bir süre sonra Liçe görüş alanına girecekti.

Küçük bel çantasından silindirik piposunu çıkarttı içene yavaş yavaş tütün doldurdu. Ağzına koyup tam içecekken, karşısında gördüğü manzarayla piposunu ağzından düşürdü. Liçe gelmediğinden beri inanılmaz bir değişim geçirmişti.

Şehirde göze çarpan en büyük değişiklik, Batı Krallığının sınırı olan çöl ile aralarına sur inşa etmeleriydi. İnşaata bakılırsa bu duvar Batı Krallığının güney sınırının bir ucundan diğer ucuna kadar olacaktı. Ancak hala yapımı sürüyordu. Yapımı bitmiş ikinci değişiklik ise surun iç tarafına dikilen gözetleme kuleleriydi. Şehre girdiğinde Leondar’ın yeni yapılmış kulelerden birinde olduğunu öğrendi. Bu kule en geniş ve şehre en yakın olanıydı. Merdivenleri en az Aringot’un odasına çıkmak kadar yorucuydu.

Leondar kulenin en üst ve en geniş odasında büyük bir masa önünde oturmaktaydı. Kafası önündeki raporlara gömülüydü. Odasında bir yatak, yemek yemesi için küçük bir masa ve toplantılar için bolca sandalye vardı ancak bunların hepsinin üzerleri raporlarla doluydu. Raporlardan boş kalan yerleri ise yardımcılar ve muhafızları dolduruyordu. Kapının önünde ise iki tane muhafız vardı.

Emer, kapının önüne gelince iki muhafız ellerindeki mızrakları çaprazlayarak odanın girişini kapadılar. Leondar iki mızrağın birbirine sürtünme sesini duyunca kafasını kaldırıp kapıya baktı ve Emer’i hemen tanıdı.

“Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz aptallar o Emer, Ej-Erugi Emer[1]!”

Askerler hemen kenara çekilip özür dilerdiler, Emer ise özür dilenecek bir şey olmadığını dile getirip odaya girdi. Leondar onu yağa kalkıp onu karşıladı.

“Eski dostum seni görmek ne güzel.” diyerek selamladı ve sarıldı.

“Eski mi? Ben hala dost olduğumuzu sanıyordum” dedi Emer, onunla savaş zamanından beri birbirlerini tanıyorlardı ancak ikiside sorumlulukları olan görev adamlarıydı birbirlerine beş çayına gidecek halleri yoktu.

“Kelime oyunu yapma dostum, o zaman kadim dostum demek daha uygun olur ha?” bunu söylerken Leondar’ın tek gözünü kırpması beklenirdi ancak o bir gözünü Beyazlar Savaşında kaybetmişti bu yüzden kaşının üstünden bakarak bu ifadeyi vermeye çalışıyordu.

“Aslında oda tam karşılık bulmaz ama seninle dilbilgisi dersi çalışmaya gelmedim Leondar” dedi Emer.

“Tabi ki bu yüzden gelmedin, senin bir insanı özlediğinden ziyaret ettiğin nerde görülmüş, ancak bir görev veya işin düşünce” diye ona takıldı Leondar ancak kendisi de öyle bir adam değildi.

“Hakkımı yeme dostum ama eski günleri özlememek daha iyi değil mi? Büyücülerin tiranlığı, savaş…” Emer’in sözü yarıda kesilmişti.

“Kendi adına konuş dostum, açıkçası şu günlerde bana büyücüler bile çantada keklik geliyor?” ve Leondar’ın yüzü yine kederle doldu.

“Bu surların sebebi bu mu?”

“Aynen öyle Emer.” Leondar’ın sesi artık gayet ciddiydi.

“Bende senin kuzeydeki tehditten haberdar olmadığını düşünüyordum ancak sen şehirlerin savunmasına başlamışsın bile.” derken bir yandan da Leondar’ın onun oturması için, üstündeki parşömenleri yere attığı sandalyeye yerleşmişti.

İresya Efsaneleri - Doğa Ana YoraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin