you need a 'pick me up'?

624 23 119
                                    

Chapter 1: The One Where Maeve meets Michael Clifford, aka her favorite guitarist ever

Hayatım boyunca tek yaptığım kalbimin bana yapmamı söylediği şey olmuştu. O yüzden okumayı ilk öğrendiğim an kitaplara sarılmıştım; ya da yıllardır yaşadığım yeri bırakıp buraya gelmiştim; veya kimseyle çıkmamıştım çünkü kimseye aşık olmamıştım. Evren, bu kalbimi takip etme konusunda kimi zamam yanımda olmuştu. Çok iyi arkadaşlar edinmiştim, dünyayı gezmiştim, şu anki işimi elde etmede önüme engel çıkarmamıştı. Mezun olmuştum, tiyatro yazarak başladığım yolculuğumu televizyonda sürdürüyordum, bu konuda gerçekten kalbim çok mutluydu. Ama evren bazen kalbimi mutsuz da edebiliyordu; kardeşimi kanser yüzünden kaybetmiştim, çok istememe rağmen aşkı yaşamamıştım. Bunlara alışmış ya da geçmişte bırakmıştım. Ama şu an karşımdaki şeye alışamıyordum. Yazdığım senaryo iyiydi. Oluşturduğum karakter daha da iyiydi. Bu dizinin en önemli taşlarından biri olan Spencer'a yakışabilecek belki de tek kadını yazmıştım.

Lakin karşımda o yoktu. Çok basit birisi oynuyordu, basit bir karakteri. İsteseler böyle bulamazlardı herhalde. Hiçbir kimyaları yoktu, hayatları uyuşmuyordu, Spencer'ın o kız için kendi hayatını tehlikeye atmasına bile değmezdi bu oluşturdukları karakter. Bana karşı gelip diğerlerine yazdırmışlardı bu karakteri. Gerçekten sinirden ağlamak üzere gibi hissediyordum.

"Kestik!" Sahne bittiğinde iç çekerek yerimden kalktım. Gerçekten kalbim ağrıyor gibi bir ağrı vardı göğsümde. Tüm ekip mi kördü? Ya da ben mi abartıyordum? Kaç yıldır bu diziye bölüm yazıyordum, hepsinin profilci olması sebebiyle ben de neredeyse bir profilci olmuştum. İnsanları okuyabiliyordum. Geçmişlerini anlayabiliyordum. Uyumu gözlerimle görebiliyordum. O sahnede izlediklerim uyum değildi.

Belki de bu benim sorunum falan değildi ama bir şey daha iyi olabilecekken daha da dibe gittiğinde vicdanı olan her insan üzülürdü, üzülmeliydi de.

Beynimde bunlar dönerken küçük mutfağa girdiğimde dolaptan kendime bir çikolata çıkardım. Tam üzgünce hepsini ağzıma tıkmayı planlarken içeri giren Matt'i gördüm. Yarısını kırıp ona uzattım, mutlulukla aldı. Onun gülümsemesini görmek beni de gülümsetti, gülümsemem belki bir güneş değildi ama en iyi arkadaşım ne olursa olsun beni aydınlatmayı başarıyordu.

Matt ile onuncu sezonun çekimleri sırasında arkadaş olmuştuk. Bir gece rüyamda 1800'ler zamanında yaşayan bir ailenin şeytan olduklarını düşündükleri kadınları öldürdüğünü görmüştüm. Ertesi gün bu fikri Mark'a anlatmak için yanına gittiğimde Matt de oradaydı. Ve daha da ilginç olanı, rüyanın benim görmediğim kısmı olan baş kısmını anlatıyor oluşuydu. Canlandırdığı rolün aksine çok canlı ve hayat dolu, biraz da garip olduğunu biliyordum ama bu olaydan sonra her şey çok farklı bir yere taşınmıştı. Beraber o bölümü yazmıştık, ardından da en yakın arkadaşlar olma sürecimiz başlamıştı.

"Eğer içini rahatlatacaksa," Çikolatasını yerken bana baktı, umutsuz gözlerimi o tatlı kahverengi gözlerine diktim. "Spencer da o kızla bir uyumlarının olduğunu düşünmüyor. Yani ben." Sondaki vurgusu beni güldürdüğünde omzuna vurdum. Acımış gibi yapıp bağırdığında daha çok gülmeye başladım.

Ekibimizin en yeni üyesi mutfağa girdiğinde Matt hala ağlıyor numarası yapıyordu. Gözlerimi devirip Gloria'ya baktım. "Nine Nine'da çalışırken Andy ve diğerleri de böyle salakça şeyler yapıyor muydu?" Matt'i göstererek sorduğumda içten bir şekilde güldü. Kendine kahvesini doldururken omzunun üstünden bana bakarak cevap verdi.

"Bu ne ki, ekipçe yapıyorlardı bunları. Sahnenin ortasında iç çamaşırlarıyla kameraya atlayıp twerk falan yapıyorlardı. Dan kaç kere onları uyardı bilmiyorum bile." Matt ile göz göze geldiğimizde ikimiz de bizim sette bunu yapsak neler olabileceğini düşünüyorduk, hissetmiştim. Dolayısıyla tekrar kahkaha atmaya başladık. Gloria kim bilir hakkımızda neler düşünüyordu.

lose me in the sight of you || cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin