you can have your way with me until you go

91 14 50
                                    

Chapter 13: The One With Past Love Pain

"Maeve, yemek yemelisin." Rachel'ın kapımın arkasından bağırdığını duyunca ona tok olduğumu bağırdım. İkimiz de tok olmadığımı biliyorduk ama üstelemedi. Roxy'e biraz daha sarılıp gözlerimi kapattım. Zihnimde dün Grace'in bana veda ederken üzgünce elimi tutması canlandı.

İngiltere'ye gidecekti, temelli olarak. Son kez bizi, daha doğrusu beni görmek istemişti. Rachel'la da arkadaştı ama ben başkaydım.

Eskiden başkaydım demek daha doğru olurdu.

İki gün bizimle kalmıştı. Yine izin almıştım, Rachel da öyle. Sürekli gezip durmuştuk üçümüz. Bunun bir yandan geçmişi hatırlamamak için olduğunun da farkındaydım. Rachel olanları biliyordu, ne kadar boktan hissettiğimi de. O yüzden ikimizin de evde oturmasına izin vermemişti iki gün boyunca. Ben de beni kör etmesine izin vermiş, sadece eğlenmiştim. Şimdi ise bunun ağırlığıyla eziliyor gibi hissediyordum.

Ben ondan vazgeçmek zorunda değildim, Michael'ın yaşadıklarının, yaşamak zorunda olduklarının aksine. Yıllar önce Grace'e o an her şeyi anlatsam anlayacağını biliyordum. Bir yol bulurdu. O her zaman bir yol bulurdu. Bense buna inanmıyor gibi yapmıştım. Onu sevmiyormuşum hatta tanımıyormuşum muamelesi yapmıştım. Arkadaşım olmasını istemediğimi söylemiştim. Burada doğruyu söylemiştim aslında ama yanlış şeyi kastederek söylemiştim. Böyle koparmıştım kendimi ondan. Yaptığım an da pişman olmuştum. Hala da öyleydim.

Bunu hak etmemişti.

Ağlarkenki sesini hala duyabiliyordum. Kalbi kırılmıştı. Beni sevdiğini biliyordum, ben de onu seviyordum. Ama aynı şekilde değildi ve bu bana on altı yaşımdayken en büyük duvar gibi görünmüştü.

Beni affetmişti. Bu hala bana garip geliyordu. Ben yapamazdım, o kadar iyi bir insan değildim. O yapmıştı, tabi önce suratıma bile bakmamıştı ama ben onun en yakınıydım. Dayanamamıştı. Keşke dayansaydı. Hiçbir şeyini hak etmiyordum çünkü. Dokuz yıl geçmiş olmasına rağmen aşamıyordum bunu. Hala düşünüyordum.

Roxy kucağımdan kalkıp yatağımın ortasında dikildiğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Bir şeyi dinliyordu, oysaki ben hiçbir şey duymamıştım. Tam ona tekrar sarılacaktım ki kapı çaldı. Gözlerimi devirip bağırdım. "Tokum dedim Rach!"

"Maeve, benim." Hiç beklemediğim bir sesi duyduğumda donmuş gibi hissettim. Kesin onu Rach çağırmıştı. "Gelebilir miyim?" Bir de soruyordu. İçeriye dalsa, kapıyı kilitlese ve ne yaparsa yapsa izin vereceğimi bilmiyormuş gibi. Ki bilmiyordu da yani, ama bilse fena olmazdı.

Düşüncelerim dağıldığında kızarmamaya çalıştım. Tam bir karmaşaydım. Düşüncelerim oradan oraya atlıyordu.

Girmesini söyledim. Roxy onu gördüğü an yanına koştu. Buna güldüm, Michael da öyle. Kapıyı kapatıp elindeki kağıt poşetleri bıraktı ve eğilip onu sevmeye başladı. Ben de gözlerimden kalpler çıkarak onları izledim. Hayatımdaki en güzel iki şeyin birbirini sevmesini izlemek kadar mutluluk veren bir şey yoktu sanırım.

Nihayet kalktı ve penceremin önündeki koltuğa ilerledi. Kaşlarımı kaldırarak onu izledim. Kağıt poşetlerden çıkardığı yiyecekleri görünce bir an ağlamak istedim. Ona bayılıyordum, kelimenin tam anlamıyla.

Ayağa kalkıp yanına ilerledim. Kokuyu almış olan Roxy de çoktan dibimizdeydi. Buna kıkırdadım. Kanepenin bir ucuna oturduğum sırada diğer ucuna da o oturdu ve bana baktı.

Sanki içimi okuyordu. İlk defa bana böyle baktığını görüyordum.

Gözlerimi önümdeki hamburgere indirip yavaşça açtım, kaldıramamıştım gözlerinin ağırlığını. O yüzden oyalandım, bir parça koparıp Roxy'e verdim. O sırada sesini duydum. "Rachel sabahtan beri odandan çıkmadığını ve bir şey yemediğini söyledi."

lose me in the sight of you || cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin