play me a song that you like

143 14 93
                                    

Chapter 11: The One With Sleepover

Ben de siparişimi verdikten sonra tekrar karşımdaki Gloria'ya döndüm. Öğle yemeği için setten çıkmış, yakınlardaki bir bara gelmiştik. Daha doğrusu gündüz içki servisi olmadığından kafe de denebilirdi.

Bir şeyler söylemek istediğini biliyordum. Beni buraya çağırmış olan da oydu zaten, hatta ben Rachel'ı da çağırmak için hamle yapacağımda beni durdurmuştu. Bu beni korkutmuştu ama merakım korkumdan çok daha fazlaydı.

"Sizi tehdit eden bir sapık ya da kafasını güzelleştirip Calum'ı Meksika'ya gönderen biri yok, değil mi?" Muhabbeti açmak için konuştum, sözlerime içten bir şekilde güldü.

Bir süre durdu ama beklentiyle ona baktığımı görünce anlatmaya başladı. "Kötü bir şey yok. Sadece Michael hakkında konuşmak istedim." Bunu tahmin etmiştim aslında. Yavaşça başımı salladım. Duruşunu dikleştirdiğinde ve gömleğinin kollarını düzelttiğinde bunun önemli bir konuşma olacağını anlamıştım çünkü tavırları sevdiği birinden bahsedecek bir insanın tavırlarıydı; onu önemsiyordu. Hem de çok fazla, ve ben bunu şu an her bir davranışında görebiliyordum. "Michael benim hayatım boyunca tanıdığım en iyi insanlardan birisi. Hatta en hassası. Calum'dan bile hassas." Başka zaman olsa ikimizin de bununla dalga geçeceğini biliyordum ama bakışları masada bir noktaya sabitlenirken ve yüzü düşerken bu imkansızdı. "Canı yandığında çok yanıyor, bunu sana anlatamam. Yaşayacaksın zaten, belki çoktan yaşamışsındır. İyi arkadaş oldunuz ve sana büyük ihtimal bazı şeylerden bahsetmiştir." Başımı salladım. Beraber yemek yediğimiz gece ilk aşkını anlatışını hatırladım. Kırılacak gibiydi. Ben sarıldıktan sonra kendine gelmişti. Ama o ilk an, gerçekten de Gloria'nın demek istediği gibiydi. "Aslında bunu sana neden söylediğimi bile bilmiyorum, büyük ihtimal en iyi şekilde ona yardım edersin ve bunu nasıl yapacağını da biliyorsundur. Ben sadece-" Duraksadığında ve bana baktığında ona başımı salladım.

"Devam etmene gerek yok." Sözlerimle rahatladı, ben de devam ettim. "Onu çok umursadığının farkındayım, ondan bu konuşmayı yapıyorsun benimle. Çok anlaşılır bir şey bu. Ve bu konuşmayı yapacak kadar beni değerli görmen de çok güzel." Gülümsedim. Gözlerindeki ağırlık giderken o da genişçe gülümsedi.

Yemeklerimiz gelene kadar bana Michael'ın Andy ile olan arkadaşlığından bahsetti. Onların arkadaşlığını zaten çok seviyordum; geçen sene Paris konserinde beraberlerdi ve ben de keşke o konsere gidebilseydim diye kaç kere düşünmüştüm içimden. Gloria Andy'nin ona ayrılık sonrasında da çok yardım ettiğini söyleyince kanım daha da ısındı. Geçen gün elimi sıkan ve sonrasında bir anda yakın arkadaşlarmışız gibi davranan Andy'i şu an daha çok sevmiştim.

O öğle yemeğinde Michael'ın arkadaşlarının ne kadar iyi insanlar olduğunu gördüm. Onu çok umursuyorlardı. Sebebi başını çok belaya bulaştırması ya da sorumsuz olması falan değildi. Acısını fiziksel olarak hissediyor olmasıydı.

Gloria bunu böyle söylememişti ama ben demek istediklerinden bunu çıkarmıştım. Hatta anladığım an şaşırmıştım bile. Hep insanların acıyı soyutlaştırdıklarını düşünürdüm çünkü, sanki acının beynimi şekillendirdiğini hisseden tek benmişim de lanetlenmişim gibi.

Oysaki o da benim gibiydi.

Aynıydık.

Yemek bittiğinde ve arabaya geçtiğimizde yolu izlerken kendime tek bir söz verdim.

Her acısında yanında olacaktım, ne olursa olsun.

Akşam, saat 19.11

lose me in the sight of you || cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin