Chapter 17: The One Where Maeve Is Fascinated By Michael
Sabah gözlerimi yüzüme vuran güneşle açtım, normalde beni en sinir eden şey olmasına rağmen gülümsemek dışında başka bir şey yapmamıştım çünkü hala dün akşamın mutluluğunu yaşıyordum.
Kim yaşamazdı ki?
İçimizde tuttuğumuz, gerçekleşmesini sabırla beklediğimiz şey nihayet bizi bulmuştu ve bundan sonrasında da bunu yaşamak dışında yapacak bir şeyimiz yoktu.
İçimdeki saçma mutluluk daha da artarken yatağımda yuvarlanıp pencereden dışarı baktım. Dünkü bulutların hepsi gitmiş, geriye açık bir gün bırakmışlardı. Acaba doğa da mı bizim kadar mutluydu? Olsa şaşmazdım. Dün akşam Michael'ın gözlerini gören kimse ya da hiçbir şey mutlu olmadan duramazdı. Arkadaşlarımız için de aynısı geçerliydi; eve geldiğimizde bizi salonda bekliyorlardı. Andy Michael ile göz göze geldiği an tahminimce gözyaşlarının akmaması için neşeyle bağırmıştı. Bizim için mutlu olan arkadaşlara sahip olmak gerçekten bambaşka bir şeydi.
Kapım hafifçe tıklandığında düşüncelerimden sıyrılmaya çalışarak kapıma ilerledim. Yavaşça açtığımda ütülenmiş polo yakalı bir tişört ve şortla dikilen Michael'ı gördüm. Gözlerimiz buluşunca gülümsedi, ben de aynı şekilde gülümseyip onu içeri aldım.
"Seni ilk defa böyle bir... Kılıkta görüyorum?" Hala ona bakarken garipçe konuştum. Güldü, aynamın karşısına geçip kendine bakmaya başladı.
"Annenlere daha düzgün görünmeye çalışıyorum, bunu Andy'den ödünç aldım." Kıkırdadım. Yanına gidip ona yaslandım. O sırada konuşmaya devam etti. "Birisi uykusunu alamamış herhalde?"
"Aldım aslında ama bir şey yapmak istediğim söylenemez." Başımı kaldırıp gözlerine bakarak mırıldandım. Elini yanağıma koydu, sıcaklığıyla gözlerimi kapattığım sırada iç çektim. "Az önce gözlerimi ilk açtığım an düşündüğüm şey neydi biliyor musun?" Gözlerimi araladım. Tamamen bana odaklanmış bakışlarıyla tebessüm ettim. Hızlıca düşündü, gözleri parlayınca umutla kaşlarımı kaldırdım.
"Jake ve Doug Judy'nin dostluğu. Tanrım, onlar harika. Andy'e söy-"
"Sabahları ilk düşündüğün şey bu mu cidden?" Kaşlarımı çatarak sordum. Durumu anlayınca duraksamasını izledim. O kadar tatlıydı ki. Ama şu an sinirlenmem lazımdı.
Gözlerimi ondan çektim, tam geriye de bir adım atacaktım ki ellerini omuzlarıma koydu. Gözlerine baktığımda onun da gülmemek için kendini tuttuğunu gördüm. "Bazen, çoğunlukla sensin ama." Mırıldandı. Dayanamayıp güldüm, omuzlarıma sarıldığı sırada ben de kollarımı beline sardım. Başımı çevirip aynaya baktığımda güzel olduğumuzu düşündüm.
Belki de yıllardır okuduğum, yazdığım, hayal ettiğim aşkı bulmuştum; ki bunu düşünebiliyor olmam bile bir mucizeydi. Asla böyle mutlu olacağımı düşünmezdim.
Asla bu şansı elde edebileceğime ihtimal vermezdim.
Düşüncelerim yine karışmaya başladığında ondan ayrıldım. Hemen gözleri benimkileri buldu, istemsizce buna gülümsedim. "Lavaboya gitmem gerek. Sen de..." Etrafıma bakındım. Kapağı açık dolabımı görünce devam ettim. "Bana kıyafet seç." Konuşmamı değiştirip garip bir aksanla devam ettiğimde kahkaha attı, odamdaki kapalı kapıya yürürken hemen halledeceğini söyledi. Ben de içeri girdim ve bir süre yüzümü yıkayıp çok düşünmemeye çalıştım.
Ellerim yanaklarımda öylece dikilip düşündüm bir süre. Aynadan kendime baktığımda normalde çok solgun görünen yanaklarımın kıpkırmızı olduğunu, genellikle hep uykusuzluktan şişmiş olan gözlerimin de gayet normal bir şekilde aynadaki yansımamda gezindiğini gördüm. O kadar normal ve hayat dolu gözüküyordum ki bir süre sadece kendime odaklandım; hissettiklerime, yaşadıklarıma, kalbimin rahat atışına. Grace ve Ricky'den sonra tekrar böyle hafiflemiş, rahat, bir tüy gibi hissedemeyeceğimi düşünmüştüm hep.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lose me in the sight of you || clifford
Fanfiction"Hayatıma ve tüm hatalarıma baktığımda doğru olan tek şeyin sen olduğunu görüyorum." | The Light In Your Eyes'ın yan kitabıdır |