Bugün hayatımın en boktan günü!" diye bağırdım anneme.
Annem benim için düşündüğü koleje gidecektim. Hemde yatılı. Neden mi? Annemin söylediğine göre Devlet okullarında serseriler varmış ve ayrıca ben çok kötü bir kızmışım. Tamam, kötü bir kız olabilirim ancak bu beni yatılı bir koleje vermesini gerektirmez. Evleneceği adamdan beni uzak tutmak istediğini ve sebebinin ona zarar vereceğim olması komik geliyordu.
"Bana bağırma yağmur! Herşey senin iyiliğin için görmüyor musun? Bu kadar saf mısın? Babasız geçen günlerinde sadece amcan vardı biliyorum ama onun yanına taşınmak gibi bi aptallık yapamazsın!" diye âdeta kükredi. Gerçekten umrumda olacağını sanıyorsa yanılıyordu.
"Anne gideceğim! Ne dersen de burada kalamam artık. Evleneceğin adamla sana mutluluklar! Ama ben burada kaldıkça daha çok düşüneceğim." derin bir nefes aldım. "Zaten beni yiyip bitiren bi hastalığım var ve ben artık katlanamıyorum. Anlıyor musun?"
Hastalığım geldi aklıma. Aslında çok önemli bir hastalık değildi. Regl günlerim sıkıntılarla geçiyordu. Bazen bayılacak kadar çok ağrım oluyordu ki bu benim için ölüm demekti. Acıyı hiç birşeyle durduramıyorduk ve ben her ay aynı acıyı yaşıyordum. Her acımda geçmişi yaşıyordum sanki. O günü. Bana tecavüz edilen o gün...
Ben babamıda kaybetmiştim. Beni o halde gören babam bana saldıranların peşinden gitmiş ve onların saldırısıyla bıçaklamıştı. Atladamadım. Yapamazdım. Unutamazdım o günü.
"Anne babam öleli 1 yıl oldu onu nasıl unuturum? Nasıl ona ihanet etmediğimi düşünürüm?" diye haykırdım. Kolay değildi, onun gözyaşlarını görmek. Meleğim dediğim kadını ağlatmak kolay değildi.
"Gitme... Ne olur bırakma..." dedi o inci gibi parlayan gözlerden inen gözyaşlarıyla.
Biraz daha burda kalsam vazgeçeceğimi bildiğim için artık vücudumu taşıyamayacak olan ayaklarımı sürükleyerek üst kattaki valizimi aldım. Zordu. Zorla geldiğim bu evden böylece gitmek, zordu. Evimiz 2 katlıydı ve bize göre fazla lükstü. Annem bu adamın yanıda yaşamaya başlamış ve ben zorla gelmiştim.
Anneme kızarmış gözlerimle baktıktan sonra kapıya yanaştım. Hızlıca gidip kendimi şu Ankara'nın kasvetli havasından kurtarmak istiyordum. Evden çıktıktan sonra taksiye binip beni Esenboğa havalimanına götürmesini söyledim. Bu şehirden, bana anımsattıklarından kaçmak istiyordum. Biryerlerde kaybolup bulunmamak istiyordum.
"Kızım, geldik." adamın seslenmesiyle kendime geldim. Bana 'bu kıyafetlerle napıyon sen bacım' bakışları attı. Onu karşıma alıp 'tecavüze uğrarken babamı kaybettim amca, tecavüzcümle sevgiliyiz, annem bir mazoşist, ve sevgilim bir sadist' diye oturup dertleşemedim de. En çok bu yaktı canımı.
Zaten önceden ayırdığım biletlerim vardı. Dertleşemediğim, dede kılıklı adama parasını uzatıp arabadan indim. Peronlarda kendi uçak numaramı arayıp, kalkmasına az kalan izmir uçağına bindim. Yabanilik çekilecek bir durum yoktu ancak havada geçireceğim beş altı saat içinde ölmemeyi diliyordum. En büyük temennim olacaktı. Cam kenarını sevdiğim için oturdum. Herhalde gelen anlayışlı biri olurdu da buna izin verirdi.
"Kalk yerimden." Duyduğum kadifemsi sesle bakışlarımı adama çevirdim. "Ne var? Burası benim yerim."
"Ihm... şey ben üzgünüm." Yan koltuktakilerin dikkatini çekmiş olmalıyız ki bize bakıyorlardı. Aslında umrumda değildi.
Oradan çekilip yanındaki koltuğa geçtim. "Buyrun bay ego. Yeriniz." dedim sakince. Birşey söylemeden yerine geçti. Küçük de olsa bir özür bekliyordum ancak sanırım onun için işler böyle yürümüyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/27887890-288-k777111.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutulmaz
RomanceÇantamı alıp tabureden indiğimde yanaklarımı ıslatan gözyaşlarıma baktı. Belki de avutacak bir yol arıyordu. Yoktu ama. Babam asla dönmeyecekti. "En çok neye kırıldım biliyor musun toprak?" Gözlerinin içine baktığımda en ufak duygu yoktu. İfadesizdi...