Aracımın radyosundan beğenip dinleyeceğim bir şarkı bulana değin düğmesine basıyordum durmadan ama bugün şanslı değildim sanırım. İstediğim gibi bir şarkı bulamamış, omuzlarımı düşürerek sıkkınca verdiğim nefesim ardına radyoyu kapattıktan sonra yerleştirmiştim diğer elimi de direksiyona.
Arabayı tek başıma ormanlık bir yolda sürmek ne kadar güvenilirdi bilmiyorum ama bu umrumda değildi.
Sonbahardan dolayı yere dökülmüş yaprakların yola kadar süzülmüş olması şaheser bir görüntü sunuyor, gözlerime bayram ettiriyordu.
Sessizce arabamı sürüyorken gelen kuş sesleri ile aracımın camını açmış, sırasıyla müzik senfonisi sunan seslerini dinlemiştim her birinin.
Her şey öyle güzeldi ki şu an... Ama güzel şeyleri bozan illa ki bir şeyler olurdu.
Aracımın önüne aniden duran bir adam ile frene sertçe basmış, dağılan saçlarımı kulaklarıma iliştirdikten sonra sinirle kapıyı açarak seslenmiştim.
"Hey! Neden birden çıkıyorsun önüme? Ölmek mi istiyorsun, ha?"
Sinirle bağırıp konuşmama rağmen adam cevap vermek için kılını bile kıpırdatmamış, beni daha çok sinir etmişti.
Kafamı iki yana sinirle sallayıp aracımı çalıştıracakken ise elindeki tırpanı arabamın kaputuna hızla saplamıştı.
"HEY!" sinirle aracımdan inip kapısını hızla çarpmış, yanına ilerlemiştim kaputa bakarak.
"NE YAPTIĞINI SANIYORSUN SEN!"
Adam hâlâ bir şey demeden bakışlarını bana gönderiyordu ve bu durum canımı sıkmasından çok korkmama sebep olmaya başlamıştı.
Bakışları nihayet son bulup yanıma ağır adımları ile adımlamış, yanıma geldiğinde bileğimden sert ve sıkıca tutarak beni ormanın derinliklerine sürüklemeye başlamıştı.
"Hey! N'apıyorsun!"
Bir türlü o ağzını bıçak açmıyor, olabildiğince uzağa götürüyordu beni.
En sonunda durmuştu ve beni getirdiği yere karşı şaşkın bakışlar atmamı sağlamıştı.
Koskoca ormanda bu geldiğimiz yer daire şeklinde açılmıştı ve ortada yine daire şeklinde büyükçe bir beton vardı.
Adam beyazına kadar siyaha dönmüş gözleri ile bana bakış atıp kolumdan tuttuğu gibi betona fırlatmış, elini değişik şekillerde hareket ettirerek tıpkı bir büyü yapıyormuş gibi beni fırlattığı betona bir demir dikmişti. Ardına beni demire asılı kalacak şekilde ellerimden ve kollarımdan bağlayarak asmış, elindeki makasla yanıma yaklaşmıştı.
"Nesin sen? Bırak beni!"
Nihayet bıçak açmayan ağzı açılmış, kelimelerini dökmüştü...
"Oğlumun gelinini doğuracaksın."
"Ne?"
Cevap vermeden bir anda pantolonumu vajina kısmımdan makas ile kesmişti.
"Hey! Ne yaptığını sanıyorsun sen, alçak herif!"
Yine kilit vurulmuş gibi olan dudakları ile sessizliğini takınmış, büyü yoluyla yürümeden arkaya, ağaçların arasına doğru çekilmişti.
"Hey! Hey, bu yaptığın da ne? Tanrım! Sadece tek başıma bu nalet olası ormandan geçiyordum. Neydi günahım? Hey!"
Bağırışlarıma ve yakarışlarıma karşı hiçbir etkileşim yokken bir anda gelen, sanki kıkırdıyor gibi ama korkutucu bir şekilde yaklaşan bir ses, bir zaman sonra kendini gösterek kapkara bir şekilde hızla yanıma gelmiş, az önceki deli adamın vajinamın üstünden kestiği kesikten ummadığım bir şekilde içime girmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blaČk shadÓw
Fanfiction"Bir gölgeden daha yakınım benim için var olan vücuduna." Konusu önceden ayarlanmış olunup, Başlama tarihi: 20.04.20 Bitiş tarihi: 24.07.20 © #sweet-kookiem