"Ölüm fermanı mı?" Babamın gözlerinin içine bakıyordum. Sanki o adama inanmamış babamın ağzından duymak istermiş gibi sordum.
"Ölüm fermanı ya. Buraya geri dönerse imzalamış olduğu ölüm fermanı." Kalabalığın içinden biri konuştu. Yüzüne baktım, gür sakalları çenesinin biraz altında bitiyordu. Saçlarında tek tük beyazlıklar vardı. Gözleri yeşildi buradaki çoğu kişinin aksine. En fazla 1,75-1.78 boylarındaki bu adam kimdi bilmiyordum ilgilenmedim de o an.
"Baba, bir şey söyle. Doğru mu söylüyorlar?" Gözlerimi adamın üzerinden çekip babama döndürdüm. Bir cevap versin istiyordum artık. Ölmek kelimesini daha fazla duymak istemiyordum. Babamın bu insanlar yalan söylüyorlar kızım demesini istiyordum. Yalvarırcasına baktım ona.
"Doğru Zerde." Boynu bükük cevap verdi bana. O an öyle bir hırsla dolup taştım ki tutamadım kendimi. Bunu nasıl yapmıştı, biliyordu daha önceden de biliyordu, bu yeni öğrendiği bir haber değildi. Bildiği halde gelmişti bu topraklara.
"Biliyordun, bana söyleseydin gelmeyeceğimi biliyordun. Neden, neden geldik bu şehire? Seni istemeyen bu insanların yanına neden geldik baba?" Gözlerim dolu dolu baktım ona. Onu kaybetme düşüncesi bedenimi esir aldı. Öyle bir histi ki koca bir kalabalıkta yapayalnız kaldığımı hissettim. Aklımı yitirecek gibi oldum. Kendime gelemedim. Ellerim ile yüzümü sıvazladım, elime değen ıslaklık ile ağladığımı anladım.
"Zerdem yapma kızım." Yalvarır gibi baktı bana. Yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamak, anneme sarılmak, koynuna yatıp ağlamak istedim. Gitmek istedim bu şehirden, bu insanlardan, bu konaktan. Herkesten, her şeyden uzaklaşmak istedim. Yapamazdım, onu burada bu insanların içinde yalnız bırakamazdım. Ben böyle bir insan değildim, yapamazdım. O kadar karmaşık bir durumdaydım ki. Mantıklı dahi düşünmüyordum.
"Kızına dahi söylememişsin Şiyar. Kendine acımadın bari gencecik kızına acısaydın." İlk defa babam dışındakilerden birine hak verdim, ilk defa. Doğruyu söylüyorlardı. Keşke baba, keşke beni de düşünseydin. Sensiz nasıl yaşayacağımı, ne yapacağımı düşünmek bu kadar mı zordu? Neden yaptın bunu bana?
"Hırsla dolusun değil mi? Yıllar önceki hırsın, kinin, öfken hiçbiri değişmemiş Ferat."
"Sen ailemizin adına kara leke sürdün Şiyar. Kandemir soyadına leke getirdin."
"Bana iftira atıldığını sen de en az babam kadar iyi biliyorsun Ferat. Benim öyle bir şey yapmadığımı, yapmayacağımı benden daha iyi biliyorsun." Yapmazdı babam yapmazdı. Ailesi onun arkasında durmamıştı. Belki de en çok bu yaralıyordu onu.
"Yapmadın da niye ölüm emrin verildi Şiyar. Dostum dediğin adam bile aksini söyledi. Sen ailemizin kara lekesisin." Babamın bu kadar üzerine gitmeleri ağrıma gidiyordu. O masumdu soyadına kara leke getirmemişti. Tutamadım kendimi. Çok bile dayanmıştım.
"Onu arkasından vuran dostu mu? Siz nasıl ailesiniz, ona nasıl inanmadınız, nasıl arkasında durmadınız?" Daha fazla dayanamamıştım. Kendime engel olmak benim için çok zordu ve olamamıştım da.
"Sen karışma. Senden büyük insanlar ile nasıl böyle konuşursun, saygısız." Yaşlı adam yüzüme yüzüme haykırarak bağırdı. O kadar sert konuşuyordu ki kelimeleri dövdüğüne yemin edebilirdim.
"Al şu kızını defol git Şiyar. Saygısız bir kız yetiştirmişsin. Dili pabuç kadar." Bana söylediği laflardan sonra babama döndü. Hayır saygısız değildim onu benimle vuramazlardı. Onun canını benim ile acıtmaya çalışamazlardı. Buna icin vermeyecektim.
"Sakın Berzan Ağa kızım hakkında tek kelime etmeyin. O sizin aksinize her zaman benim arkamda ve yanımda." Uyardı onları. Kendimi hiç olmadığım kadar güçlü hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zerde
General Fiction"Neden getirdin beni buraya?" Gitmek istedim. Arkamı dönüp ilerleyeceğim sırada eliyle bileğimi tuttu. "Yürü." Emir veren sesine rağmen o an bile dediğini yapabilirdim ama kendime engel olup yapmadım. Peşinden sürükledi beni. Elimle bileğimdeki eli...