''sonunda... Doruk Güner...ağabeyimiz seninle tanışacağı günü dört gözle bekliyordu''
''o siktiğim ağzını kapatmazsan bir daha konuşamayacaksın. nerede lan o şerefsiz ağabeyin? söyle ona... ona bu dünyada cehennemi yaşatmadıkça ölmeyeceğim''
'' ah.. çok korktum! ağabeyimiz senin karşına çıksa sevdiklerin ağlayacak bir mezar bile bulamaz. tıpkı... baban gibi?''
Caner amca... ölmüş müydü?
yüzünü göremesem de doruk'un şuan adama alev gibi baktığını biliyordum. kalbim yerinden çıkacak gibiydi ve caner amcanın öldüğüne hala inanamıyordum. kimseden bu konuda bir şey duymamıştım. ve ağabeyimiz mi? o da kimdi ve böyle bir lakabı hangi akıl yoksunu kullanabilirdi ki?
doruk elindeki silahı adama doğrultunca nefes alamadım. bu kadar ileriye gitmemeliydi. adamın bakışları alaycı tavrını kaybetmişti artık. korkuyordu. doruk bir anda kahkaha atmaya başladığında adamın gözlerinden şaşkınlık okunuyordu. ama ben şaşırmamıştım, korkmuştum. çünkü tıpkı seneler önce tanıdığım doruk'a benziyordu. tedavi olmadan önce ki haline. bu düşünce aklıma geldiğinde kızımı düşündüm. ve yeşim hanımın söylediklerini. kendi kızına zarar verebilir miydi? evet masumlara zarar vermezdi ama ya durum değiştiyse?
doruk silahı tek el ateş ettiğinde ağzımı çığlık atmamak için kapattım. göz yaşlarından önümü bile göremesem de sokağın ucuna, adamın durduğu yere baktım. acı dolu çığlıklar atıyordu ve bacağını tutuyordu. oh, dedim kendi kendime... öldürmedi. buna sevineceğim aklımdan geçmezdi. doruk tekrar kahkaha atıp adamın vurulduğu yere ayağıyla ezer gibi bastı. adam tekrar acı dolu bir çığlık koparırken dur dememek için kendimi zor tutuyordum. onun işine ve çevresine bulaşmamayı öğrenmiştim. beni burada görürse olanları tahmin bile edemiyordum.
''eğer ağabeyin benim karşıma çıkarsa.... tüm dünya onu öldürmem için yalvaracak....kendisi bile. tıpkı senin de yalvaracağın gibi''
''y-yapm-''
''kapat o siktiğim ağızını! yoksa bir daha kullanamazsın. şimdi... benimle uslu uslu bir yere geleceksin... ve ben istediğim zaman konuşacaksın. anladın mı?''
adam ağlarken kafasını belli belirsiz sallayınca doruk silahın ucuyla yaraya tekrar bastırdı adam tekrar bir çığlık koparmıştı.
''sana...anladın ...mı ...dedim...''
her kelimesinin sonunda nokta koyar gibi silahın ucunu adamın bacağında çeviriyordu.
''anladım...anladım''
''güzel''
doruk adamı kaldırıp öne doğru fırlatırken adam dengesini kaybedip tekrar yere düştü. tekrar dostane(!) bir yardımı kabul etmeyerek bir çırpıda kalktı ve sendeleyerek yürümeye başladı.
bir dakika.... arabaya doğru gidiyorlardı. aceleyle saate baktığımda dokuzu çoktan geçtiğini gördüm. sokak o kadar ıssızdı ki akşamın erken saatlerinde bile kimse yoktu.başımı tehlikeye sokmadan buradan ayrılmam gerekiyordu ve buraya taksiyle gelmiştim. yakalanma korkusuyla saklanarak binaların arkasından ilerledim. burada her sokak aynıydı sanki. ana yola nereden çıkacağımı bilmiyordum. çantamdan çıkardığım biber gazını sıkıca tutarak yolu bulmaya çalıştım. yaşadıklarım saat kaç olursa olsun bir güvencem olmadan dışarıya çıkmamayı öğretmişti ne yazık ki.
arkamda ayak sesleri duymaya başlayınca adımlarımı hızlandırdım. koşar adım yürürken nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum. lütfen... aynı şeyleri yaşamak istemiyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADİST 2
Teen Fictiontam da işler yoluna girdi derken bu da neyin nesi? mutlu sonun mutsuz hikayesi yeniden karşınızda. SADİST2