DORUK'TAN
telefonumun sesiyle gözlerimi aralayıp ekrana kısık gözlerle baktım. saat beşe geliyordu.
''söyle faruk''
''abi acilen buraya gelmen gerekiyor. bu itin sana söyleyecekleri varmış''
telefonu kapatıp yerimden kalktım. Bulut biraz kıpırdansa da neyse ki uyanmamıştı. üzerimi değiştirip telefonumu,silahı ve arabanın anahtarlarını alıp odadan çıktım. aşağıya indiğimde yukarıda bir hareketlilik hissetsem de umursamadan evden çıktım. bakalım şu şerefsiz neler ötecekti.
**
sonunda geldiğimde arabadan inip kapıya yöneldim. içimde müthiş bir nefret dalgası vardı. kapıyı alacaklı gibi çaldığımda ayak sesleri duydum. bir süre sonra faruk kapıyı açınca içeriye girip kafası öne eğik kanlar içinde bağlı duran ite baktım.
''söyle ''
kafasını kaldırıp bana yarım ağız sırıtınca kan beynime sıçradı. gülümsemesine yardımcı olan her bir kasını liğme liğme etmek istiyordum.
''demek hala gülecek cesaretin var ha?Faruk çakı!''
Faruk'un uzattığı çakıyı alıp bu sefer ben gülümsemeye başladım. karşımdaki itin nefes alışı sıklaşmaya başladığında çakıyı dudağının kenarına bastırıp bir hamlede yanağını boylu boyunca kestim. acı dolu çığlıkları en sevdiğim şarkı çalıyormuş gibi hissettiriyordu. yetmiyordu.... daha fazlasını istiyordum. tam çakıyı diğer tarafa yöneltmişken konuşmaya başladı.
''dur... seni tuzağa düşürdük.... üzerimde.... dinleme cihazı var....yerimi söyledim.birazdan burada olurlar''
Allah kahretsin! bunun bu kadar kolay olmayacağı aklımdan geçiyordu ama dinleme cihazı mı? kim benimle bu denli uğraşırdı ki? faruk içeriden önceden hazırladığımız silah çelik yelek gibi malzemeleri getirdi. pusuya düşürülmüştük. eğer dışarıda bekliyorlarsa süzgeç gibi delik deşik edeceklerdi bizi. içeride beklersek de eninde sonunda içeriye gireceklerdi. dışarıda bir çıtırtı duyunca elimle Faruk'a sus işareti yaparak yavaşça kapıya yöneldim. kapının menteşe yönünde tetikte beklerken bir yandan da telefondan ateşin numarasını tuşluyordum. telefon açıldığında ateşin uykulu sesini duydum.
''hayırdır doruk rüyanda-''
''ateş kes zırvalamayı. sana şimdi bir adres göndereceğim..... ne kadar adamın varsa yolla. ACİL''
cevap vermesine fırsat vermeden telefonu kapatıp adresi mesaj olarak attım. en azından onlar gelene kadar dayanabilirdik.
''Faruk ışıkları kapat aslanım''
faruk ışıkları kapatırken it herifin kahkaha sesini duydum tekrar.
''Doruk güner... bu gece azrail senin kapını çalacak... bu sefer kurtulamayacaksın''
nefes alışlarım iyice sıklaşırken dışarıya kulak kesilmeye çalışıyordum. bu itin kim olduğunu öğrenmeden ve ona yaptıklarını ödetmeden ölmeyecektim.
dışarıda bir patırtı koptuğunda Faruk'la birbirimize baktık. gelmişlerdi. ikimiz de kapının bir diğer ucunda çömelmiş vaziyette bekliyorduk. içerisi karanlık olduğu için , içeriye girseler de bizi farketmeleri zaman alacaktı. dışarıdan birisi adımı seslendiğinde oraya kulak kesildim.
''Doruuuk..... burada bir fare yakaladık... görmek ister misin? yoksa öldürüp atalım mı?''
kalbim teklerken bunun sadece bir blöf olabileceğini hatırlatıyordum kendime. ancak sonradan kopan çığlık kapıyı açıp kendimi dışarıya atmama yetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADİST 2
Jugendliteraturtam da işler yoluna girdi derken bu da neyin nesi? mutlu sonun mutsuz hikayesi yeniden karşınızda. SADİST2