2. BÖLÜM

99 60 3
                                    

Bir cümle duydum.
Zihnimde günahların filizlendiği bereketsiz bir toprak vardı ve sürekli beni doğurup duruyordu.

Bir cümle duydum.
Romanımın başlarında aldığım umut nefesini son sayfalarında kan kusa kusa fazlasıyla verdim.

Bir cümle duydum.
İnsanlar, kendini yaratana sırt çevirip süresi dolmayan yaşamlarının celladı olmuş.

Bir cümle duydum.
Balonları gökyüzüne kaçan çocukların dizleri hep yara bere içinde kalmış.

Bir cümle duydum.
Kalbimin dizleri çürüdü. Çocukluğum, gençliğim, geleceğim, yarımlarım hep yarım kaldı.

Ve ben bir daha duymak istemedim, Mortem.

Yaprak yaprak dökülen kelimelerin saçları arasında gizlenen bir harfin çığlığı ile başladı bütün her şey.
Çevirdiğim her sayfanın arkasında bir kan damlası, bir günahın adı vardı.  Hayallerim, dipsiz kuyunun merdivenlerini arıyor  ve gerçek olacağına inandığı bir mutluluğu bekliyordu. Söylesene anne, neden kırdılar umutlarımın belini?

"Yalan söylüyorsunuz, ölmedi benim babam. " diye mırıldandığım sırada annemin gözlerine bakıp "Anne,  inanmıyor bunlar bana bak. Yalvarırım ölmediğini söyle." dedim dizlerimin üstüne düşerken. Hangi acı günahın bedeliydi bu ödediğim Tanrım? Söylesene doktor, kim bu hikayenin kötüsü? Ben mi yoksa vicdanım mı?

"Bars, kurbanın olayım bırak beni." diyerek çırpınmaya devam ettiğim sırada annemin feryatları doluyordu kulağıma. Aldığım nefesler, zihnimin katiliyken içime akan gözyaşlarım kaldırımları ıslatıyordu. Söylesene Luna, bir insan ağlamaktan bile umudunu kesebilir mi? Bir insana zamana bile küsebilir mi?

Annem, daha çocuk olamadığım yaşlardayken 'Kara haber tez yayılır.' derdi hep. O zamanlar henüz küçük olduğum için bu cümlenin ne anlama geldiğini bilmezdim. Zaman geçtikçe cümlenin netliğini daha iyi kavradım. Bu cümle, bir ölümün başlangıcıymış meğer bunu da çok sonradan anladım.  Bütün akrabalar gelmiş, mezarlığın başında feryat figan bağırıyorlardı. Sadece 24 saat içinde bütün hayatım tepetaklak olmuş, zaman üstüme devrilmişti.

Babam, artık hayatta değildi. Babamın nefesinin son bulduğu yerde, annem soluksuz bir çığlık atıyordu.

"Başınız sağ olsun güzel kızım." diyen insanlara ifadesiz bir şekilde baktıktan sonra kuruyan dudaklarımı araladım.

"Dostlar sağ olsun."

Bir koluma Mila, diğer koluma da Bars girmiş ayakta durmamı sağlıyorlardı. Ağlamamak adına kendimi sıkarken bedenim kaskatı olmuş, tırnaklarım avuç içlerimi parçalıyordu. Dolan gözlerime inat ağlamadım.

"Bırakın  beni, yalan söylüyorsunuz; ölmedi!" diye bağıran anneme baktıktan sonra halamın ağıtları doldu kulağıma. "Ölemezsin sen!"  Seslerin hepsi birbirine karışırken âdeta arş-ı âlâ titriyor, yer gök inliyordu. Beni tutan kollardan kurtulup yavaşça mezara doğru ilerlerken "Ölemezsin!" diye fısıldadım. Dudaklarım, sessizlik yeminini bozarken dizlerimin üstüne çöküp toprağı sıkıca avucumun içine hapsettim.

"Toprağın altındasın ama biliyorum beni duyuyorsun. Baba, yalvarırım kalk."

Gözyaşlarım yanaklarıma süzülürken burnumu çekip zihnimdeki sese kulak verdim. Dediler ki başınız sağ olsun, bilmediler ki ben kendimi bir dar ağacına hibe ettim. Dediler ki ölen ölüyor kalan hayatına devam ediyor. Anlamadılar ki, ben ruhumu ailemle beraber toprağın altına koydum. Dediler ki, geçecek. Görmediler ki, bu yara hiç kapanmayacak. Bu insanlar bana hep bir şeyler dediler Meva. Beni görmediler, duymadılar, anlamadılar. Boş tesellilerini sallayıp çekip gittiler hayatımdan. Ve şimdi çok karanlık bir gecedeyim, gerçekler tüm acımasızlığı ile karşımda. Mezarlıktan nasıl ayrıldık, eve nasıl geldik hiçbirini hatırlamıyordum. Bildiğim tek bir şey vardı; bu eve bir enkaz gibi dönmüştüm.  Eve geldiğimiz anda birinin "Elvin?" dediğini duymamla bakışlarımı o yöne çevirdiğimde bitap bir hâlde olan annemi gördüm. Gözleri kızarmış, şişmiş; perişandı âdeta. Ansızın midem bulanmaya başlayınca kusacağımı anladığımdan annemi arkamda bırakarak hızla banyoya koşmaya başladım. Arkamdan seslendiğini duysam da cevap verecek zamanım yoktu. Banyoya yetişir yetişmez kapıyı kapatmaya fırsatım olmadan kusmaya başladım. Ayağımla kapıyı kapatmaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Hem ağlıyor hem kusuyordum. Bu döngü birkaç dakika öylece devam etti.  Sifonu çekip banyo duvarına sırtımı yasladığım sırada duyduğum adım sesleriyle başımı çevirince Mila'yı gördüm. Yanıma gelip oturduktan sonra tedirgince "İyi misin?" diye sorunca başımı omzuna yaslayıp gözyaşlarımı serbes bıraktım.

"İyi değilim, Mila." diye fısıldadım gözyaşlarımın arasından. Benimle birlikte Mila da ağlamaya başlarken "Artık bir babam yok. Artık tüm sorunlardan daha da korkuyorum. Artık daha da çaresizim." dedim. Gözlerini sıkıca yumduğu anda zorlukla yutkundum.

"Yüreğindeki tüm yaraları beraber saracağız, sana söz veriyorum."

Nemli gözlerle buruk bir tebessüm ederken ne kadar süre banyoda kaldık bilmiyorum ama en sonunda Mila'nın desteğiyle ayağa kalkıp salona doğru ilerlediğimde gördüğüm görüntüyle nabzım, göğüs kafesimi parçalamak istercesine atıyor; adrenalin vücudumda âdeta raks ediyordu.

Adını anmaya bile kelimelerimin izin vermediği, amcam demeye utandığım adam; tüm çirkinliğiyle karşımda durmuş oturuyordu. Ellerim zangır zangır titrerken anneme dönüp "Bu adamın burada ne işi var?" dedim yüksek sesle. Sesim sert çıkmış olsa da o an bunu umursamadım. Salondaki herkes şaşkın gözlerle yüzüme bakarken annemin "Elvin, terbiyesizlik etme. O senin amcan." dediğini duyunca histerik bir kahkaha attım. Ah, anne bilmiyorsun ki o adam benim çocukluğumun celladı. Bilmiyorsun ki o adam benim geçmişimin en acı yanı. Titrek bir nefes aldıktan sonra dolan gözlerimle anneme baktım.

"Anne, ne olur gönder bu adamı evimizden."

Acı çeken insanların sesi kısılırdı. Acı çeken insanların sesi çıkmazdı. Acı çeken insanların sesi, gecenin ağıtlarına karışırdı.

Annem, "Hemen amcandan özür dile." deyince "Bilmedigin şeyler var, anne!" diyerek ses tonumu daha da yükselttim. Biyolojik olarak amcam olan fakat gerçekte asla bu unvanı kullanmadığım adamın bakışları bir bıçak gibi sırtıma saplanırken onları arkamda bırakıp hızla odama doğru yürümeye başladım.  Kapıyı kapatıp yere çöktüğüm anda "Cennet çiçeği?" diyen Bars'ın sesini duydum. Sessizliğimi koruyarak gözlerimi zemine indirirken "Dikiş tutmuş yaraya neşter vurmak niye?" demesiyle geçmişin tozlu kapıları aralandı.

Küçük Elvin, okuldan eve döndüğünde salonda amcasını ve yengesini görmeyi beklemiyordu. Derin nefesler almaya başlamış, avuç içleri terlemişti. Elvin, kimseyi görmeden hızlı adımlarla odasına gidip kapıyı gürültülü bir şekilde ardından kapatmıştı. Üstünü değiştireceği sırada kapı tekrardan açılmış, amcası iğrenç gülümsemesiyle içeri girmişti. Küçük Elvin, panikle bağıracağı sırada amcası hızla ağzını kapatmış "Eğer bağırırsan sana ceza veririm." diyerek küçük kızı tehdit etmişti. Ardından tehlikeli bakışlarını Elvin'in yüzüne dikip saçlarını koklamaya başlamıştı. Küçük kız, korkudan kaynaklı tir tir titriyor; çırpınmaya çalışarak amcasının kirli ellerinden kurtulmaya çalışıyordu. Bir süre sonra annesi Elvin'in adını söyleyince amcası geri çekilip "Eğer annenlere birşey söylersen canını yakarım." diye fısıldayıp odasından çıkmıştı.

Zihnimin bana sunduğu o çirkin anıyı silmeye çalışarak gözlerimi açıp derin bir nefes almaya çalıştım. Şakaklarımı ovuştururken "Beni bir gün doğumunda idam ettiler Bars." diye mırıldandım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle sildikten sonra "Tanrı, bize kendi cehenneminde bir yer veremez mi?" diye soran Bars ile ruhsuz bir şekilde gülüp "Neden orada parti veresin diye mi?" dedim. Boğazını temizleyip "Hayır, cehennemin en coşkulu ateşini yakalım diye." deyince ellerimi saçlarımdan geçirip "Bizim içimizdeki ateşten daha büyük bir ateş mi var, Bars?" dedim. Sessizliğini korurken aniden ayağa kalkıp kapıyı açtım. Bars ve Mila, şaşkın gözlerle yüzüme bakarken onları umursamadan salona, annemin yanına,  gittiğimde hâlâ bıraktığım yerdeydi. Neyse ki kimse yoktu, bu işime gelmişti. Mila ve Bars da arkamdan gelirken tek kaşımı kaldırıp annemin karşısına dikildikten sonra dudaklarımı dilimle ıslatıp araladım.

"Neden sürekli sinir krizi geçiriyorum, biliyor musun İyem Hanım?"

Sinirle başımı iki yana salladıktan sonra Bars'ın bana doğru bir adım atmasıyla "Sakın, dokunma bana!" diyerek bağırdım. Annem, kaşlarını çatmış bir şekilde bana bakarken kollarımı iki yana açıp gözyaşlarım eşliğinde hayatımı darmaduman eden o cümleyi söyledim.

"Çünkü amcam olacak o puşt, beni yıllarca taciz etti!"

MECZUP KALPLER MATEMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin