Hasret anahtarları ararken heyecanı elini ayağını birbirine dolaştırmıştı. Bir şeyler olduğuna artık kesin emindim fakat ne olduğunu tahmin etmek zordu. Her an ne yapacağımız belli olmayan en deli yaşlardaydık ve hayatın acı tokadını henüz yememiştik hiç birimiz.
"Kapı da beklemeye daha ne kadar devam edeceksin?" İşte gene bir dalgınlık seansı.
"Kapıyla olan ilişkimi kıskandığı söyleme bana." Yüzünde ki gülümseme şimdi daha da yayılmıştı fakat ben salona adımımı attığımda attığım kahkahayı kimse atamazdı. İnanamıyorum böyle bir şeyi yaptıklarına gerçekten inanamıyordum.
"Siz gerçek misiniz ?" Farkında olmadan bunları söylerken Gamze'nin gözünden birkaç damla yaş geliyordu. Farkında olmadan onu üzdüğüm için kendime birkaç kez daha içimden sövdüm. Hızlı adımlarla gidip ikisine de sarıldım.
"Siz gerçeksiniz, benim tek gerçeğim." Ve şimdi Hasret'te ağlamaya başlamıştı. Şu çenemi birazcık kapalı tutsam her şey daha mı güzel olurdu ne ? Aramızdaki sessizliği bozan kişi yine ben oldum.
"Evin içine koca bir içki dolabı yaptırmak kimin fikriydi."
"Senin." İkisi de bunu aynı anda söylemişti.
"Bu benim hayalimdi, peki ya gerçeğe dökmek kimin fikriydi?" Hasret'in bakışları yavaşça Gamze'ye dönerken büyük görkemli ve meşeden yapılmış olduğuna emin olduğum dolaba yavaşça ilerleyip elime bir şişe beyaz şarap aldım. Dönüp
"Kırk günümüzü cenabet geçirmeye ne dersiniz ?" diye sordum. Tamam hata olduğunu kabul ediyorum. Yine de gözlerini böyle devirmelerine gerek yoktu. Elimde ki şişeyi bırakıp 50'lik bir Rakı aldım.
"Sek atıyoruz." Gamze'nin dudakları kıvrılırken Hasret'cağzımın yüzü düştü. Hepimiz o kadar farklıydık ki hala bir arada bu kadar mutlu olduğumuzu çözebilmiş değilim.
"Yarışa var mısınız?" demesiyle Gamze'nin şişenin kapağını açıp mideme boşalttım. Bu koku o kadar keskindi ki.. Boğazımı yakıp geçiyordu, yine de yarısına geldiğimde şişeyi kızlara uzatmayı başarabilmiş çarpık bir gülümsemeyle galip geldiğimi kanıtlamıştım. Hepimizin kafası çakır olduğundan doğru düşünemiyorduk. Sırf konuşmak olsun diye ortaya bir konu atmıştım ki sonuçların bu kadar büyüyeceğini tahmin edemezdim.
"Ee Hasret senin sevgili tayfasında gelen giden eksilen artan var mı ?"
"Bu ne biçim bir soru Yağmur? Ne dediğinin farkına varman için sana bir kahve yapmamızı ister misin? Belki beyninle düşünebilirsin."
"Ben beynimle düşünüyorum da sen nerenle düşünüp seviyorsun o adamları anlamıyorum. Sanırım ben içince sende sevince beynin çalışmıyor ha ne dersin?"
"Kızlar tartışmayın isterseniz." Şimdi bakışlar Gamze'ye dönerken aramızdaki soğuk savaşın kalıntıları yüzümüzde gibiydi.
"En iyisi ben biraz hava alıyım ortam daha fazla gerilsin istemiyorum."
Zar zor ayağa kalktığımda bu saatte dışarı çıkmamım yanlış olduğunu bilsem de yine de çantamı alıp kapıya doğru yürümekten geri kalmadım. Arkamdan birinin geldiğini hissetmemle kapıya yapışmam bir oldu.
"Her seferinde bir şeyler söyleyip kaçıp gidemezsin, ki zaten şu an gidecek bir yerin dahi yok otur kahve yapıp içelim. Gerekirse hep beraber çıkarız."
"Biraz yalnız kalmamız hepimiz içinde iyi değil mi şuan ?"
"Değil, özellikle de sen bu haldeyken değil. Bu kapıdan ancak ayık kafayla çıkabilirsin ki bunun için bence birkaç güne ihtiyacın var."
"İçeri gelmeyi düşünüyor musunuz yoksa benim mi sizi saçınızdan sürüterek getirmem gerekecek." Gamze ve fantezileri işte ne diyebiliriz ki..
Yavaşça odaya doğru sendeledim ve kendimi kırmızı köşe koltuğa attım. Gerçekten yorgundum ve bu halde sokağa mı çıkmayı düşünüyordum, bence biri bana deli raporu almaya kalksa hiçte zorlanmazdı şu saatten sonra. Gözümü açtığımda herkesin bir yerde sızmış olduğunu gördüm. Yerimden yavaşça doğrulup odaya gittim. Allah'ın cezası polarlarda neredeydi. Birkaç dolap kapağı açıp kapattıktan sonra iki tane yün polar ve kuş tüyü yastık buldum. Odaya gittiğimde hala uyuyorlardı, yanaklarına birer öpücük koyup üstlerini örttüm, başlarının altına yastık koyup saate bakmak için telefonumu aramaya koyuldum. Saat 6.48 neredeyse 7 olmuştu ve ben hala sabah koşusuna çıkmıştım öyle mi ? Apar topar duşa girdim, saçımı kurutup topladım. Siyah tayt ve switshirt geçirip üstüme kulaklığımı aramaya koyuldum. Nerde bu lanet olasıca şey.. Ah işte buradaymış. Kızları uyandırmadan evden çıktım biraz koşar kendime gelir sonrada kahvaltı hazırlar bizimkileri uyandırırdım. Belki dünü telafi etme şansımız olurdu. Koruluğa geldiğimde çok şaşırdım. Bu kadar güzel bir sitede oturup koşuya nasıl olurda kimse çıkmazdı. Gerçi bu güzelliklerden bizim kızlarında faydalandığı pek söylenemezdi ya doğrusu..
Bu sessizliğin tadını çıkarıp müziğime biraz daha ses verip tempoyu arttırmaya çalıştığım sırada olanlar oldu. Ayağımın altına bu koca taşı kim koymuştu? Kahpe Bizans'ın mı oyunuydu bütün bu olanlar? Kıçımın üstüne düşüp ayağımı ovaladığım zamanlarda olanlar oldu. Bir ses…
"Yardıma ihtiyacınız var mı acaba?" Kesinlikle bir oyun olmalıydı bu olanlar. Kahpe Bizans olmasa bile kahpe kaderin oyunu çünkü bu ses kesinlikle ona aitti ve git gide bana yaklaştığını hissedebiliyordum.
"Ah siz, bu ne güzel karşılaşma böyle, iyi misiniz?" Karşılaşmamız daha güzel olabilirdi tabii ben kıçımın üzerinde oturuyor olmasaydım.Bir de utanmadan iyi olup olmadığımı soruyordu. Hayır yani oradan bakıldığında kuş tüyünden yastıklara mı düşmüşüm gibi gözüküyordum anlamıyorum ki.
"Sizce gerçekten iyi mi gözüküyorum, hayır yani şöyle bir bakın oradan nasıl gözüküyor." Birkaç saniye bana baktıktan sonra ki bu bakışlar gerçek anlamda tahrik ediciydi. Önce gözleri kısıldı sonra hafifçe dudakları kıvrıldı ardından düşüncelerini dizelere döktü.
"Buradan bakıldığında çok güzel gözüküyorsunuz isterseniz başka bir yönden de bunu test edebiliriz fakat her yönden kusursuz bir şekilde güzel gözükeceğinize kalıbı basabilirim." Bir dakika benim yüzüm mü yanıyordu ? Ah bu olamaz. Şu an yanaklarımın kızardığına eminim ki bunu da yüzündeki gülümsemesinin daha da büyüyüp yanaklarında gamzesinin çıkmasıyla onaylamış oldum. O gamzesi ki cehennem çukurundan farksızdı. Beni içine çekip yok etmek istiyordu sanki. O an kalkıp gamzesine dokunup orada kaybolmamak için kendimi zor tuttum.Yerdeki büyük bir taşa tutunarak ayağa kalkmaya çalıştım.
"Gerçekten iyiyim artık gidebilirsiniz."
"Yürümenize eşlik edebilirim, aklım sizde kalmaz böylece."
"Gerek yok kendim yürüyebilecek ve istediğim yere istediğim zamanda istediğim kişiyle gidebilecek yaştayım gördüğünüz gibi." Bir kaşımı kaldırıp tepki vermesini bekledim ama öylece duruyordu. Onun gideceği yoksa ben giderdim lakin ayağımı bir adım öne atmamla şiddetli bir ağrı saplandı basamıyordum. Bana daha da yaklaşıp salise denecek bir zaman biriminde kucağına alıp yürümeye başladı. Sesimi bile çıkarmama izin vermeden eliyle başımın göğsüne yaslanmasını sağladı. Bu koku bu yumuşaklık huzura mı kavuşmuştum acaba ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MANKEN
ChickLit"Bir küçük hayal kırıklığı hikayesi" "Yeri gelmisken söylemeden geçemeyeceğim, sen çocuk sarılmaktan korkma."dedi ve gitti Kaan. O gün hoş geldi Yakışıklı.. Ve geri kalanlarla başı belada Yağmur'un. Yağmur kim mi ? Komedi ve karmaşıklığın sonunda k...