Veda

104 13 6
                                    

"Ayça, yeter ama tatlım ağlama artık."

Ayça'ya Antalya'ya taşınma işini anlatmıştım. Konuşmaya başladığımdan beri ağlıyordu. Haklıydı. Bizden başka kimsesi yoktu. Uzun süredir onu sakinleştirmeye çalışıyordum ama ne diyebilirdim ki ? Sen güçlü bir kızsın bunu da atlatırsın falan mı ? Saçmaydı. Hayattan yeterince darbe yemişti. Bu yıkım ona çok ağır gelecekti. Aklımda canlanan fikirle gülümsedim. Kardeşimi burada bırakamazdım.

"Hey sümüklü! Kalk gidiyoruz."

"Biliyorum Hazan! Ne yapmaya çalışıyorsun ? Sende gidiyorsun işte. Yalnızım artık. Yapayalnız.."

Gerçekten çok kötüydü. Ağlamaktan gözlerinin etrafında kırmızı halkalar oluşmuştu. Onu daha fazla böyle görmeye dayanamadım ve elinden kavradığım gibi kapıya yöneldim.

"Ne yapıyorsun Hazan ? Nereye gidiyoruz ?"

"Dükkana. Orhan amcayla konuşacaklarımız var."

"Hazan! Gerçekten bir şey anlamıyorum. Durur musun artık ?"

Ayça'nın ağlamaklı sesiyle durdum ve ellerini ellerimin arasına aldım. Gözlerimi o masum yüzüne dikerek dikkatlice onu inceledim. Çok güzel bir kızdı. Normal şartlarda her erkeğin elde edebilmek için savaş verebileceği bir güzelliğe sahipti. Ki başımızı onun güzelliği yüzünden az belaya sokmamıştık. Tam tersine oda aynı şeyi benim için söylerdi. Kendimi bilmem ama kardeşimi biliyordum. O mükemmeldi. Beline yaklaşan sapsarı saçları, sevimli yüzüne renk veren benim 'çikolata kahvesi' yani kahvenin en tatlı tonu diye nitelendirdiğim gözleri vardı. O gözler ağlamayı değil gülmeyi hak ediyordu. Ve şimdi onu en sevdiğim görüntüye büründürme vaktiydi.

"Can dostumu burada bırakacağımı sanıyorsan yanılıyorsun. Sende bizimle geliyorsun."

"Ne!"

Ayça'nın çığlığıyla bir an duyup duymadığımdan emin olmak için kafamı sağa sola salladım. Yüzümü buruşturarak devam ettim.

"Yavaş ol sümüklü ya. Duydun işte. Şimdi Orhan amcanın yanına gidiyoruz ve ona durumu anlatıyoruz. Bizi anlayacaktır... Yani umarım."

Sözümü bitirmemle Ayça'nın boynuma atlaması bir oldu. Hayalini kurduğu lunaparka kavuşmuş çocuklar gibi sevinmişti. Yine ağlıyordu ama bu sefer mutluluktan olduğunu tahmin edebiliyordum. Burnunu çekerek fısıldadı.

"Seni seviyorum. İyi ki varsın Hazan.. İyi ki.."

Dağılmış saçlarını okşayarak cevap verdim.

"Sende canım. Sende iyi ki varsın. Unutma 'beşikten mezara' "

"Beşikten mezara.."

Koluna girdiğim gibi birlikte yürümeye başladık. Nihayet yüzü gülüyordu. Evet doğru tespitlerimden biriydi bu ve ona en çok gülmek yakışıyordu. Gerçi her insana gülmek yakışırdı ama benim kardeşimde daha bir güzel duruyordu. Şimdi aklımda daha farklı bir soru vardı. Orhan amcaya gideceğimizi nasıl söyleyecektik ? Ters bir adamdı. Önceleri hep neden böyle biri olduğunu sorgulardım. Lakin bir keresinde telefon konuşmasına şahit olup hikayesini öğrenme şansım olmuştu. İş yerinde çalışanlar da kendi aralarında konuşuyorlardı. Bildiğim kadarıyla karısını yıllar önce doğumda kaybetmişti. Oğlu da Ankara'da yaşıyordu. İlişkileri pek iyi değildi ama bunun sebebini bilmiyordum.

Bugün pazardı. Fotoğrafçımız kapalıydı. Ama Orhan amca yalnız bir adam olduğu için pazar günü dükkanı kendisi açıyordu. Başka meşgalesi yoktu. Oda yaşadığı sancılı günlerinin yasını böyle tutuyordu belki de.. İşine bağlıydı ve çalışmayı seviyordu. Ayça uzun yıllardır onunla çalışıyordu. Bense okulu dondurup eve kapandıktan sonra 'Ömrünün sonuna kadar böyle yaşayamazsın. Ayağa kalkman lazım tatlım.' cümlelerini Ayça'dan bolca duymuştum. Benim burayla tanışmamı da o sağlamıştı.

Güz GülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin