Yaz Okulu

29 5 21
                                    

Uyandığım yeni bir güneşli güne rağmen gözlerim, gidişinin ardında bıraktığı izlerin her geçen gün daha da belirsizleşmesine inat bende yarattığı etkiden hiç bir şey kaybetmeyen bir görüntünün esiri olmuştu. Üstelik aklımdaki soruların bir kaçının yanıtlandığını düşünürken yenilerinin bir volkan ateşi misali hala hoyratça ruhumu kavurduğunu hissedebiliyordum.

En büyük sorum son cümlesinde kalmıştı. Burası da benim dünyamın bir parçası derken neyi kast etmişti? Beni hayatında bir yere koyuyor oluşunun yanında yakınlaşmasındaki tat duyu organlarımın yeniden doğuşu gibiydi.

Herkese karşı böyle olmadığından artık adım gibi emindim. Dışarıdan bakmakla onu görmek arasında dağlar kadar fark vardı ve bana kendini göstermişti. Yıllardır acıyan elleriyle ördüğü duvarlarının birini yıkıp onun yanına varabilmem için balyozu elime kendi vermişti. Bu beni onun nezdinde yeterince önemli kılmaya yeterdi.

Kalbimin heyecandan göğüs kafesime sığmayışını yalnız bırakmak istemeyen ve yattığı yerden Antalya sıcağına meydan okurcasına yanan bedenimi dizginleyebilecek bir diğer soru da meslek öğreniyorum cümlesinin altında yatan şeydi. Engin'in o şirkette ne gibi bir meslek öğrendiğini fazlasıyla merak ediyordum.

Direksiyon başında fazla görünüyordu ama şoför değildi. Yani sert tavırlarından en azından bir Harun itaatine sahip olmadığı aşikardı. Muhasebede çıkan yangın olayını anımsadığım anda zihnimde canlanan fikri hemen uzaklaştırma ihtiyacı hissetmiştim çünkü o tarz işlere bakacak bir ekonomist kafasında olmadığı da ortadaydı. Koruma ya da güvenlikten sorumlu biri olabilme ihtimali daha mantıklıydı zira bedenindeki kasları anımsadığımda aklıma bundan daha iyi bir şey gelmiyordu.

"Daha hazır değil misin?"

Bugüne benim için güzel olması temennisiyle uyanmıştım çünkü atmam gereken önemli adımların ilkini gerçekleştirmek üzereydim. İstanbul'da yarıda kestiğim ve burada başlamak üzere olduğum üniversite arasında bir kaç gündür süren yazışmaların ardından nihayet kaydımı buraya almayı başarabilmiştim ve bugün okuluma gidip evraklarımı teslim edecektim. Yaz okulu avantajından yararlanabiliyor olmak Antalya'yı bir an önce benimseyebilmem için çok iyi bir fırsattı.

Kapının yanında duran Ayça boğazındaki gıcığı temizleyip 'ben buradayım' imasında bulunuyordu.

"Gelsene canım."

Durgun bir hali vardı ve ben bu görüntüye hiç alışık değildim. Ayça neşe kelimesinin karşılığıydı ve şu an fazlasıyla zıt bir konumdaydı.

Yavaş adımlarla ayaklarını sürüyüp yatağımın ucuna oturmuştu. Merakımı gizleyemeyişim "Neyin var?" sorusunun dudaklarımdan çıkmasına neden olmuştu.

"Bugünün güneşini gölgelemek istemiyorum. Sonra konuşuruz."

Tahmin ettiğim gibi bir şeylerin olduğunu tasdiklercesine kurulan bu cümleler içime dokunmuştu. Dostlar iyi günden ziyade kötü günde aranan omuz kavramını simgeliyordu ve ben her ne olursa olsun onun yanında olduğumu bilmesini istiyordum.

"Sana bizimle gelmeni söylediğim gün her şeyimizin birlikte olacağını söylememe gerek olmadığını düşünmüştüm. Sevinçte, üzüntüde.."

Gözlerinin doluşuyla kızaran yanaklarını fark etmek güç değildi. Dayanamayıp söze girdiğinde kendime hiç bilmediğim başka bir açıdan bakabileceğimden habersizdim.

"Hazan kendimi hiç bir şeye yarar hissetmiyorum."

"O nereden çıktı şimdi güzelim?"

Dağınık görünüyordu. Ayça kolay kolay bu moda girmezdi ama girdiğinde de onu oradan çekmek zamana yayılan bir durum haline geliyordu.

Güz GülleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin