32.bana dokunma!

165 21 17
                                    


İçeriden gelen seslerle gözlerimi araladığımda hava hala karanlıktı. Tahminen bir ya da iki saat uyumuştum ama hiç dinlenmiş hissetmiyordum. Yataktan zar zor doğrulup gözlerimi avuç içlerimle ovalamıştım. Sesler daha net ve yüksek gelmeye başladığında ise irkilmiş ve başımı Jungkook'un olduğu tarafa çevirmiştim. Yatakta değildi.

Yataktan kalkıp odanın kapısına doğru yürürken aynı zamanda sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Sanırım Jungkook mutfaktaydı.

Kapıyı aralayıp salonun mutfak kısmındaki aydınlatmanın açık olduğunu görünce tahminimin doğru olduğunu anlamıştım. Adımlarımı mutfağa doğru çevirdiğimde bir başka sesle irkilmiş ve hızlanmıştım. Sonunda görüş açıma giren Jungkook ile rahat bir nefes alamadan, önündeki içki şişesini fark etmiştim. Büyük, siyah bir şişeydi. Neredeyse sonuna gelindiğini Jungkook'un kadehi doldururken şişeyi fazlasıyla eğmek zorunda kaldığından dolayı az çok anlamıştım. Ayrıca dudakları ve burnu kızarmış, hareketleri dengesizleşmişti. Sanki dokunsam oturduğu sandalyeden düşecek gibiydi.

Bu saatte neden içiyordu ki? Hemde bir şişenin dibini görecek kadar...

Yanına doğru yürürken kafamda tartıyordum. Bugünkü telefon konuşmasıyla ilgili olabilir miydi? O görüşmeden beri fazlasıyla durgun ve sessizdi.

Benim için bir şey ifade etmiyor.

Bahsettiği kişiyle mi alakalıydı? Ona zarar mı vermişti? Onu incitmiş miydi? Kalbini mi kırmıştı?

Sanmıyordum. İçimden bir ses o kadar bile yakın olmadıklarını söylüyordu. O duygusuz, o ilgisiz, buz gibi ses bir türlü silinmiyordu kulaklarımdan. Bu yüzden olamazdı. Her kimse onu üzecek kadar hayatında yer edinmiyordu, emindim.

Adımlarım tezgahın diğer tarafına, onun karşısına kadar ilerlemiş, sonunda beni farkettiğindeyse durmuşlardı. Başını yavaşça kaldırmış ve baygın gözlerini, şaşkın gözlerime dikmişti.

"Jungkook,"

Ne demem gerektiğini bilmiyordum. Gözleri o kadar boş, o kadar baygınlardı ki, ne desem anlamayacakmış gibime geliyordu. Sarhoş olmuştu.

"Raya?"

İsmim dudaklarından zorlukla çıktığında güler gibi bir ses çıkarmış ve devam etmişti konuşmaya.

"Lee Ki-Raya, adın bu değil mi?"

Kendi kurduğu cümleye sanki çok komik bir şeyden bahsedermiş gibi gülmüştü. Omuzları titrerken ve derin kıkırtılar çıkarırken az kalsın oturduğu yerden düşecekti. Ben ona doğru panikle bir adım atmışken, o dengesine kavuşmuş, derin bir nefes alıp elindeki kadehe çevirmişti boş bakışları.

"Lee kaçak Raya. Lee yalnız Raya. Unutkan, aranan, bulunan ama hala hatırlamayan Raya. Bu sensin değil mi?"

Ne?

Kaşlarımı çatmış ve anlamaya çalışmıştım. Ne demek istiyordu? Kaçak, unutkan, aranan... Bulunan?

"Ne demek istiyorsun Jungkook? Ben, ben anlamıyorum."

Dudaklarından kesik bir nefes kaçırmış ve bu sefer çok kısa ve belli belirsiz gülümsemişti. Bakışları hala çeyreği dolu olan kadehteydi. Bir kere olsun yüzüme bakmamıştı bu kısa süre zarfında.

"Unuttun değil mi? Hiçbir şeyi hatırlamıyorsun?"

Hatırlamamak senin lanetin Raya.

THE OTHER SIDE |JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin