39.o ölürse, ben de ölürdüm

166 22 42
                                    


Gözleri bir kez daha gözlerime dokunuyor annemin. Zihni ise zihnime.

"Al bunu Raya. Kaç ve saklan tamam mı? Anlıyor musun beni bebeğim?"

Yüzüne öylece bakıyorum. Ne demem gerekiyor? Onu bırakmalı mıyım?

"Kiraya! Anlıyor musun beni? Lütfen, Raya lütfen al bunu ve git buradan. Bir daha da buraya gelme! Kaç!"

Sarsıyor beni. Kendime gelmeye çalışıyorum. Etrafıma ve sonra onun yüzüne bakıyorum. Yüzü bulanık ama sanki gözlerini görüyorum. Bakışlarını ve o bakışlardaki korkuyu hissediyorum. Birkaç adım attığımda minik bedenim tökezliyor. Yaklaşan ayak sesleri duyuyorum. Sonra bağırışlar.

"Raya, kaç! KAÇ!"

Tam olarak arkama dönüyor ve ilerideki ağaçlara doğru koşuyorum. Arkadan annemin bağırışları geliyor. Kaç! Neden? Neden kaçıyorum?

Bırakma onu Raya!

"KİRAYA! KAÇ! KOŞ KIZIM!"

Bir kez daha tüm gücüyle sesleniyor.

Kaç!

Ama neden?

Ve silah patlıyor.

Neden kaçtığımı asla öğrenemiyorum.

"Kaç! Kaç Raya! Daha hızlı koş!"

Kendi kendime konuşurken aynı zamanda peşimdeki adamlardan kaçmaya çalışıyordum. Hiçbir şey bilmiyordum ama yine de kaçmam gerektiğini tahmin etmekte zorlanmıyordum. Hayatım boyunca beni kovalayan kabuslarım yavaş yavaş anlam kazıyorlardı zihnimde.

Kaçmam gerekiyordu.

Ondan bile.

Adım seslerini duyuyorum. Gittikçe yaklaşıyorlardı ve belki de kısa bir süre sonra beni kolayca yakalayacaklardı. Peki ne yapacaklardı bana? Ne istiyorlardı benden?

'Her şeyin bir oyun olduğunu biliyorsun.'

Başımı iki yana sallayıp odağımı geri alırken hızımı mümkünmüş gibi arttırmaya çalışıyordum. Öğrenmek istemiyordum.

Bilmemek değildi benim lanetim. Ama bilmek olacaktı belli ki. Gerçi her şeyden kaçarak nereye kadar gidebilirdim ki?

Sahil boyunca koşan bedenim nefes nefese bir şekilde isyan ediyordu. Gidecek yer yoktu. Kaçacak, saklanacak hiçbir yer yoktu ama onlar geliyordu.

Adımlarımı gidebileceğim tek yöne, oraya doğru çevirmek zorunda kalmıştım şimdi. Kalbimin de aynı anda sızlamasıyla bunun yanlış bir karar olduğuna emin olmuştum. Keşke en başından diğer tarafa doğru koşsaydım.

Yüzümde kuruyan gözyaşlarıma yenileri eklenirken daha da hızlanmak için elimden geleni yapıyordum. Öğrenmek istemiyordum. İçimde birbiri ile tartışan hisler bunun beni mutlu edecek bir şey olmadığını söyleyip duruyorlardı.

Haklı olduklarını az çok tahmin edebiliyordum da.

Yokuş yukarı koşarken asla arkama bakmıyordum. Yakalanmak gibi bir lüksüm olmadığını biliyordum. Çünkü bildiğim bir diğer şey de, yakalanmanın onunla yüzleşmek demek olduğuydu.

Dakikalar sonra, iki gün önce bedenen bulunduğum ama ruhumun her daim kaçtığı kayalıkların tepesinde bulmuştum kendimi. İki seçenek vardı önümde; birisi devam etmekti, bir diğeri ise geriye dönmek. Ben ise iki cevabın da kesinlikle yanlış olduğuna emin olduğum bir sınavdaydım sanki. Benim için seçenekler yoktu, benim için seçilenlerin olması ise an meselesiydi.

THE OTHER SIDE |JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin