9.gözler kalbin aynasıdır derler

300 33 1
                                    


Gözyaşları nereden gelir?

Ağladıkça hafifler miydi insan? Ben hafiflemiş miydim?

Hafiflemiştim.

Emin olamadığım nokta ağladığım için mi yoksa yanımda olduğu için mi hafif hissediyordum kendimi? Yalnız olmadığım için, sırtımdaki yükü bir başkası ile paylaştığım için mi hafiflemiştim?

Yalnız olmama duygusu çok hoştu. Ağlasam bile huzurluydum mesela. Sonunda birine gitme demiştim ve o da kalmıştı. İşte bu yüzden saatlerce acı ve keder akmıştı gözlerimden. İçim o kadar dolmuştu ki huzurla, yalnızlık gözlerimden taşmıştı.

Sorun etmedim, son kez kustum mazimi gözlerimden. Sorun etmedim birini gözyaşlarım ile ıslatmayı. Sorun etmedi o biri ıslanmayı. 

Gözler kalbin aynasıdır derler. Onun kalbi de bakışları kadar acı dolu muydu merak etmiştim. Bağırışlarım iç çekişlere döndüğünde, saat gece yarısını fazlası ile geçtiğinde, gözlerimiz ağlamaktan, burunlarımız soğuktan kızardığında merak etmiştim bunu. Neden onun kalbi de benimki kadar acıyormuş gibi bakıyordu aynaları? 

Korkuyordum. Karanlıktan, aydınlıktan, yalnızlıktan, ondan. Onu incitmekten. Birden onu incitmekten korkar olmaktan korkuyordum. 

Birini tanıyordum, hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Birini tanıyordum ama gözlerimin onun hakkında gördüğü tek şey göz yaşlarının ruhundan taşıdığı parçalardı. Birini tanıyordum ama sadece adını biliyordum. 

Onu tanımak istiyordum.

Adından fazlası olduğunu biliyordum. O beni kurtarmıştı, tanrı aşkına beni nasıl kurtarırdı? Beni nasıl evine alırdı? En önemlisi benimle nasıl ağlardı? Neden? Sadece, neden?

Beni tanımıyordu. 

"Neden?"

Gözlerimden çekmemişti gözlerini. Hiçbir tepki vermemişti dakikalarca. Sessizliği bölerken sesi, bakışları da çoktan bölmüştü gecemi yarıya. 

"Ne neden?"

Ne sorduğumu ben sormadan bile anladığına emindim. Öyle biriydi o. Nasıl ve ne zamandır biliyordum bilmem ama öyle biriydi işte. 

"Neden kurtardın beni? Neden evine aldın beni? Neden ağlıyorsun benimle?"

"Gerçekten ölmek istemiş miydin?"

Güldüm. Bu konuşmayı daha önce de yapmıştık. Hatta tam şöyle devam ediyordu. 

"Neden geçmiş zaman kullanıyorsun?"

O bakış, her bakışı bir önceki ile aynı ama bir öncekinden daha derin. O bakış, hiçbir şey bilmemesine rağmen ruhumun en yakın arkadaşıymış bakışı. Beni benden iyi tanıyan bakış. 

Yalan. Yanlış. Kimse tanıyamazdı ruhumu. O buraya ait bile olmayan bir ruhtu. Kimse ruhumu anlayamazdı. Benim bu dünyaya ait olan aklım ve bedenim bile anlayamıyordu. Ben bile beni anlamıyordum. Yalancı. Ruhumu göremezsin sen. Yalancı

"Artık ölmek istemiyor.
Ruhun... Artık özgür. Bu yüzden ağlıyorum. Ruhun artık bir başka ruhun himayesi altında, bu ruh yalancı bir ruh Raya. Başka dünyaya ait ama yine de seninki ile aynı dünyaya değil. Bu yüzden ağlıyorum. Özgür ruhunu izlemek benimkine acı verdiği için."

Ruhumu göremezsin Jungkook. Ama sen onu benden daha net görüyorsun. Kör bana göz olan sen, yapma bunu bu aptal kıza. Hayatı boyunca kör olan bir insana bir kez olsun gösterirsen gökkuşağını, yıldızları, denizi, geceyi. Karanlıktan ölesiye nefret etmesine sebep olursun. Gidersen solmasına sebep olursun bu aptalın. Karanlığa tutacağı feneri almış olursun elinden. 

"Ben de senin ruhunu görebilir miyim? Hayır, sızdırdığın parçaları değil. Ruhunun bütününü görebilir miyim? İzin verir misin?"

"Vermem. Görmek istiyorsan bakman gerekir. Sen bakma. Zamanı gelince göstereceğim sana ama şimdi bakma. Şimdi bakarsan, baktığın gibi görürsen eğer onu,"

Gözlerini kaçırmıştı sonunda. Bakışları doğmak üzere olan güneşin ufuktaki izlerinde gezinmişti. Tekrar konuşması iki dakika sürmüştü. Ve güneş doğmadan önce son sırrını vermişti geceye...

"Gidersin."

Parlayan bir güneş olmak zorunda değilsin.**


-arissa

THE OTHER SIDE |JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin