15.o kadar hızlıydı ki, sanki durmuştu

224 24 3
                                    


Rahatsız güneş ışığını göz kapaklarımın ardından bile hissederken, huzurlu dalga sesleriyle avutuyordum kendimi. Uzun zaman sonra ilk kez aydınlık bir zihinle uyanıyordum. Huzurluydum.

Uzandığım yatakta gözlerimi açmadan biraz daha uyumak adına yüzümü yastığa gömmüştüm. Tabi bunu yapmamla birkaç saç tutamım yüzüme düşmüş ve burnumu gıdıklamaya başlamışlardı. Huysuzca burnumu kırıştırıp onlardan kurtulmaya çalışmıştım. Uykumu açacak her türlü abartılı hareketten uzak duruyordum. Bir süre daha saç tutamlarını oldukları yerden uzaklaştırmak adına mimiklerimi kullanmayı denemiştim ama sonuç pek farklı olmayınca onları kendi hallerine bırakmaya karar vermiştim.

Bu kararımdan yaklaşık on, bilemedin on beş saniye kadar sonra, sahibi bilinmeyen parmaklar saç tutamlarımı çok nazik hareketlerle yavaşça kulağımın arkasına atmışlardı. Kimliksiz parmaklar bir süre daha saç tutamlarımda gezinirken, tekrar mayıştığımı hissediyordum. O kadar nazik ve o kadar yavaştılar ki neredeyse kedi gibi mırlamaya başlayacaktım. Yüz kaslarımın gevşediğini, çatık kaşlarımın düzeldiğini hayal etmiştim bir an için. Ve karşımda bu tavrıma gülmemek için kendini zor tutan bir adet Jeon Jungkook. Gün ışığının aydınlattığı kusursuz yüzünü yastığa dayadığını ve şeker pembesi dudaklarını hafif aralayıp beni izlediğini hayal etmiştim bir kez daha.

Naif parmaklarının yanağımda sürünmesi ve geçtiği yerleri uyuşturması o kadar gerçekti ki.

Sonra bulanık zihnim bir saniye için durulmuştu. Her şey yavaşça yerli yerine oturmaya başlamıştı. Kimliği belli olmayan parmakların sahibi Jungkook'du. Uyurken yüzüme gelen saçları kulağımın arkasına atan da oydu.

Ve ertelediğim ayılma anını yaşamam uzun sürmemişti. Kaşlarım hafifçe tekrardan çatılırken, içimden kendime küfürler ediyordum. Sabah erkenden kalkıp odama gidecektim ve dün gece onunla hiç karşılaşmamış gibi yapacaktım güya. Fazladan uyumak adına girişimde bulunacağım hiç aklıma gelmemişti ki.

Tüm utanç duygumu ve uyurken ağzımdan salya aktığı gibi düşünceleri bir kenara atarak gözlerimi yavaşça aralamıştım. Aynı kafamda kurduğum gibi, beni seyreden bir Jungkook ile karşılaşmıştım.

Düşlediğim gibi bir gülümseme yoktu dudaklarında. Gözleri parlıyor, gün ışığında geçekten de çok yakışıklı görünüyordu. Dudakları hafif aralıktı. Burnu da hala hafif kızarıktı ama akşamdan kalma gibi göründüğü de söylenemezdi.

Gözlerinde alay yerine, hafif sorgulama ile karışık minnet vardı. Yeni uyanmış haliyle bile çok yakışıklı olduğunu hemencecik kendime itiraf etmiştim. Her şeyi kenara bıraktığım zaman, naif parmaklarının ağırlığını hala yanaklarımda hissediyordum. Ama o bunun farkında değilmiş gibi elini çekme gereği duymuyordu.

Gergince konuşmasını bekliyordum, çünkü ben nereden başlayacağımı bilmiyordum. Gözlerinin gözlerimi hapsettiği her saniye kalp atışlarım hızlanıyor, dışarıdan duyulmamasını umduğum bir şekilde atıyordu.

Derken anın büyüsüne büyü katacak bir şey yapmıştı, en yakın ve tek arkadaşım. Yastıkdaki kafasını hafifçe kaldırıp, yüzünü yüzüme doğru yaklaştırmaya başlamıştı. Gözlerimin esareti bitmişti ama bu sefer gözleri başka bir yeri tutsak etmişlerd kendilerine. Dudaklarımı.

Jungkook bana yaklaştıkça, kalbim daha da hızlanıyordu ve kalbim hızlandıkça, atması yavaşlıyormuş gibi bir izlenim veriyordu. Bilirsiniz arabaların tekerleri, araba ne kadar hızlıysa o kadar yavaş dönüyormuş gibi görünürdü. İşte kalbim de şu an tam olarak böyleydi. O kadar hızlıydı ki, sanki durmuştu. Göz kapaklarım gücünü kaybetmişti ve yavaşça örtünmüş, ölümümü beklemeye başlamışlardı benimle birlikte.

THE OTHER SIDE |JJKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin