Hala bankta oturup etrafı izlerken kulaklarıma ulaşan ayak sesleriyle o tarafa dönmüştüm.
Buraya doğru telaşla koşan bir Lucas gördüğümde banktan kalkmış ve bende ona doğru birkaç adım ilerlemiştim.
"Tanrı aşkına aklınadan ne geçiyordu."
Telaşla sağ kolumu tutup baktıktan sonra aynı şeyi dizlerime, diğer koluma ve vücudumun açıkta kalan her yerine yaptı.
"Lucas derdin ne?"
Ona şaşkın ve birazda utanmış bir şekilde bakarken o derin bir nefes verdi ve ellerini beline koyarak kafasını aşağı eğdi. Böyle yaptığında hem yetişkin biri, hem de 8 yaşındaki bir çocuk gibi görünüyordu ve bu bende onun yanaklarını sıkma isteği uyandırıyordu.
Benim için endişelenmiş olmalı ama niçin endişelensin ki? Adam dövdüğümü hemen öğrenemez herhalde? Ya da ben öyle sanıyorum.
"O adam sana zarar verdi mi?"
Ya da sözümü geri alıyorum, hemen öğrenebilirmiş. Nasıl öğrendi hemen?
"Kimden öğrendin?"
Belinde olan ellerinden birini serbest bıraktı ve sonra içinden geçen hafif bir sinirle saçlarına attı boşta kalan elini.
"Arkadaşım aradı. Şimdi söyle, adam sana zarar verdi mi?"
Her harfe ayrı ayrı baskı uygulayarak sorduğu soru karşısında biraz gerildim ama belli etmedim çünkü belli edersem yeterince gergin olan ortam daha da gerilecekti ve bu benim istediğim en son şeydi.
"Bak benim için endişelenmeni anlıyorum ama sanırım arkadaşın bir şeyleri yanlış anlatmış ya da sen yanlış anlamışsın."
Kafasını olumsuz anlamda salladığında kaşların ok misali havalanmıştı.
"O adamı veya bir başkasını dövebilirsin ama benim için hala korunması gereken birisin. Ya o adamda bıçak olsaydı? O zaman sana zarar gelebilirdi ve bu benim isteyeceğim bir şey değil."
Yüzüme hafif bir gülümseme konduğunda o da benim gibi gülümsemiş ve bana sarılmıştı.
"Özür dilerim, ben de seninle gelmeliydim."
Kıkırdadığımda sanki vücudu bir anda yumuşamıştı. Boynunda görünen damarlar bir anda yok olmuştu ve nedense bu yutkunmamı sağlamıştı.
"Sorun değil, kendine kızma."
Ondan ayrıldım ve tekrar gülümseyip o gün onu öptüğüm gibi bir anda gelen bir cesaretle elini tuttum ve yürümeye başladım.
Arkamdan güldüğünü duyduğumda yanaklarım kızarsada umursamadım.
O gün onu bir anda öpen gerçekten ben miydim? Bir anda onu yakalarından kendime çekip dudaklarına yapışan benim miydim cidden? Peki o? O da bana karşılık vermemiş miydi? Peki neden sonra böyle olmuştuk? Şu an sevgili bile değildik ama belki de sevgililerden bile iyi anlıyorduk birbirimizi. O beni seviyor muydu? Bilmiyordum, duygularını anlayamıyordum. Beni kanatıyordu ama o yaraları sarıyordu da. Ondan çekiniyordum ama aynı zamanda onun için nefes alıyordum. Her şeyim onun içindi. Peki o?
Beni sevip sevmediğini anlayamıyordum.
Şimdi yanaklarım soğuk rüzgar ile ferahlarken kalbim de yaz Güneşi'nin altında kalmış bir dondurma gibi eriyordu. Kalbim huzurla rahatlarken aynı zamanda karşıt olarak heyecanla hızlanıyordu da.
Bu aşk ise bunu kesinlikle sevmiştim. O benim aşkımsa onu herkesten çok seviyordum. Ve bildiğiniz gibi aşkımı bulalı uzun zaman oluyor.
"Yuqi?"
"Efendim?"
"Nereye gidiyoruz?"
"Bilmem, sadece yürüyordum."
Arkadan sesli ve neşeli bir kahkaha geldiğinde bende gülümsemiş ve ona dönmüştüm.
"Hadi seni evine bırakayım."
Bu sefer o önüme geçip beni az önce ona yaptığım gibi peşinden yürütmeye başladığında bu sefer ben gülmüştüm.
"Neden sen de gelmiyorsun?"
Arkasına dönüp muzipçe kıvrılan dudakları ve yukarı kalkmış tek kaşı ile yüzüme imalı imalı baktığında yanlış anladığını anlamış ve ellerimi havada hızla sallamaya başlamıştım.
"Y-yanlış anladın! O a-anlamda s-söylemedim."
Kekeleyerek konuştuğumda başını arkasına atmış ve Adem elmasını gözler önüne sererek bu kasvetli geceye en güzel hediye olan kahkahasını bırakmıştı.
"Böyle olmana bayılıyorum."
Beni kendine çekip kolunun altına aldığında ben de elimi onun beline doladım.
"Bende böyle olmana bayılıyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Felony ぉ °luqi°
Fanfiction"Sen en ağır suçsun Yukhei çünkü seni öpmek tüm dünyanın beni öldürmek istemesine neden oldu. Senden nefret edemiyorum çünkü seni seviyorum ama bilmelisin ki ben bu dünyada sevdiklerine en az değer veren kişi olabilirim." "O halde senin kalbini kırs...