| chapter 2 | maybe.

2.2K 306 58
                                    


"Uyuyacaksın şimdi." Duyduğu sesle kafasını kaldırdı.

Bu gün ki çocuk?

"Hey, sen?" Sandalyeye tutup yanına otururken gülümsedi. "Seni nasıl mı buldum?" Derin bir nefes verip gülümsedi.

"Parfüm."

Kaşlarını çattı. Parfüm mü?

"Ha?"

"Dalga geçiyorum, birine beni senin yanına getirmeyi rica ettirdim."

"Rica mı ettirdin?" Ellerini masaya koydu. "Evet, burda herkes tarafından tanınman çokta şaşırtmadı beni. Tarif edince direk anladılar."

"Beni nasıl tarif ettin ki?"

"Kalın ama güzel ses tonlu, aşırı sessiz ama yardım sever. Ayrıca kısa." Kaşlarını kaldırdı. "Kısa?"

"Koluma giremedin bile."

"Duyuların gelişmişse benziyor." Gülümsedi. "Gözler insanı yanıltır. Beyin asla."

"Nasıl yani?" Elini kaldırıp kafasını gösterdi. "Her şeyi buraya kaydediyorum."

"İlginç birisin." Arkasına yaslandı çocuk gülümserken. "Ee, söyle bakalım."

"Neyi söyleyeyim?"

"Adını. Seni sürekli etrafa soruşturacak mıyım?"

"Neden beni etrafa soruşturuyorsun?"

"Ah, şu konu." Omuzlarını düşürdü. "Sana borçluyum, borcumu ödemem gerek."

"Gerçekten gerek yok."

"Elbette var!" Güldü. "Hadi ama, ne istersen yapacağım. Bu şansı kaçıramazsın. Sen yalnız çalışkan bir ineksin." Gözlerini devirdi kız. "Gerçekten teşekkür ederim, ama bir şey isteyemem."

"O zaman benimle arkadaş ol." Dedi gülümserken. "Böylece sana iki kat borcum olur."

"Karşılıksız yapılan iyilik hakkında bir fikrin var mı?" Dudaklarını büzdü. "Adın?"

"Adımı bilmediğine emin misin?"

Güldü.

"Gerçekten akıllısın, değil mi?" Kafasını salladı. "Sayılır."

"Ben Seokjin." Dedi çocuk elini uzatırken. "Memeci değilim."

Güldü oğlanın eline bakarken.

"Göremediğin halde her insanla tanışmaktan çekinmiyorsun. Karşına kötü biri çıksa, ne olacak?"

"Bunu yaşamadan öğrenemem." Dedi gülümserken. Kız çocuğun eline baktı.

Oğlanın elini sıkarken kafasını salladı. "Ben Jisoo."

"Harika!" Dedi Seokjin. "Söyle bakalım, en sevdiğin şey ne?"

"En sevdiğim şey mi?"

"Ben göremiyorum, sen de duyamıyor musun?" Ofladı Jisoo. "Algılayamadım."

"Şaşırdım doğrusu."

"Ders çalışmak." Güldü çocuk buna. Jisoo omuzlarını düşürdü. "Ne var?"

"Bana onu neden sevdiğin hakkında üç neden söyle." Jisoo duraksadı.

"Neden mi?"

"Evet."

"Üç tane olmak zorunda mı?"

"Kesinlikle." Düşünmeye başladı. "Bana bir şeyler katıyor." Dudaklarını birbirine batırdı. "Kariyerimin merdivenlerini çıkmamı sağlıyor." Seokjin kafasını salladı hayır anlamında. "İkisi aynı kapıya çıkıyor."

"Nasıl ya?"

"Üç nedenin yok mu?"

Bir şey söyleyemedi. "Bir şeyi sevmek için üç nedenin varsa o şeyi gerçekten seviyorsun demektir."

"Kim demiş onu?"

"Ben dedim. Bu yeni hipotezim." Arkasına yaslandı. "Demek öyle düşünüyorsun." Sonra merak sordu. "Sen bir şeyi üç nedenle seviyor musun?"

"Hayır. En fazla iki neden." Güldü. "Neymiş o?"

"Yemek yemek. Beni mutlu yapıyor ve vücudum için gerekli enerjiyi veriyor." Kafasını salladı Jisoo, ne kadar o görmese de. "İyiymiş."

"Bu hipotezi düşünün küçük hanım, ve etrafa yayın. Eğer üç neden sunan birini görürsen, hemen benimle tanıştır. Böylece hipotezimi doğrulayıp sunarsam, hayatım boyunca farklı ülkelere gezip insaları aydınlatabileceğim."

"Hayalin mi bu?" Kafasını salladı. "Evet, her şeyden çok istiyorum."

Onun olmayan hayallerinden daha başarılıydı bu hayal.

"Neyse, yarın görüşürüz Jisoo. Yanıma gelmen için fakültemin önündeki banklarda bekleyeceğim."

"Ha?"

"İnsanlara sormayı unutma!" Ayağa kalktı ve değneğini yere vurarak yürümeye başladı.

Jisoo ise öylece bakakaldı.

three reasons to love Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin