| chapter 8 | sun shine.

1.4K 232 29
                                    



"Soo?" Babasının sesini duyduğunda baktığı aynadan gözlerini alıp kafasını çevirdi. Babası kazının güzelliğine bakıp gülümsedi. "Nereye?"

Güldü.

"Bir tanıdığın kardeşinin düğün töreni var."

"Gelini kıskandıracaksın." Güldü. Gelinin olmadığını söylemeli miydi?

Boşver, dedi.

Babası ona sarıldı. "Seni bırakayım mı?" Kafasını salladı. "Seok almaya gelecek."

"Seok kim?" Korna sesi geldiğinde gülümsedi. "Tanıdık." Dedi gülümserken.

Topuklu ayakkabılarla inebileceğin söylese de kızının elinden tuttu merdivenlerde. Kabanını üstüne giyip kapıyı açtı. Çantasını omzuna taktı. "Geç gelmeyeceğim, merak etme."

"Sana hep güvendim." Dedi gülümserken. Kafasını salladı. Merak etmiyorum demenin daha kibar bir yoluydu.

"Soo? Baban mı?" Bütün derdi ailemle, dedi aklından. "Merhaba." Dedi babası elini uzatırken. Jisoo gülümsemeye çalıştı. Çocuğun elini tutup babasınkiyle birleştirdi. "Ah, pardon." Dedi Seokjin elini sıkarken. "Ufak bir sıkıntımız var."

"Ah." Dedi babası göremediğini fark ettiğinde. "Sorun yok."

"Biz gidiyoruz baba." Babası gülümsedi. "Tamam." İçinin pek rahat olduğunu düşünmüyordu.

Çocuk göremiyordu, kızını ona nasıl emanet edecekti?

Düğün alanına geldiklerinde Seokjin'in kokuma girip yürümeye başladı. "Woah! Çok güzel bir düğün olacak gibi." Seokjin omzunu silkti. "Bana ne oluyor anlat tamam mı? Kardeşimin düğününü kaçıramam."

"Düğünleri sevmediğini sanıyordum."

"Ama o seviyor." Güldü. "Sen çok iyi bir abisin."

"Biliyorum." Sinirle gözlerini devirdi. "Jisoo! Seokjin! Sonunda geldiniz!" Annesi çok stresli gözüküyordu, ama çok güzel olmuştu.

"Jisoo şuraya geçebilirsin hayatım, kokteyl al. Seokjin, gelen misafilere merhaba falan de. Hepsi akrabalarımız."

"Anne, yalnız bırakma beni onlarla."

"Aman Seokjin, alt tarafı merhaba diyeceksin." Jisoo güldü. "Yaparsın sen."

"Yapamam."

"Ben kokteyl alacağım." Ofladı Seokjin. "Sadece beş kişi." Annesi onayladı onu. Kokteyl almak için yürümeye başladı kız.

Burada olan herkesin akrabası olması, ve onlarla görüşüyor olması çok güzeldi.

Kokteylini alıp masasına yürüdü.

O sırada bir şey dikkatini çekti. Dışarı çıkan kapüşonlu bir çocuk.

Kokteylini bırakıp çocuğun peşinden yürümeye başladı. Dışarı çıkıp düğün salonunun arkasına yürüdü.

"Hey!" Bu takımı biliyordu. Altındaki takımın kime ait olduğunu biliyordu. "Hoseok!"

Çocuk hızlandı. Kız hızla yürümeye çalıştı. "Hoseok! Lütfen dur!" Çocuk çaresizce olduğu yerde durdu.

Kız yanına gelip onu kendine çevirdi. Ağlıyordu.

"Hey..." dedi ellerini omzuna koyarken. "Neyin var?" Yutkundu. "Emin değilim."

"Neyden?"

"Evlenmek istediğimden." Derin bir nefes verdi.

"Şuraya oturalım mı? Güzel." Betona oturttu çocuğu. Yanına çöküp eteğini düzeltti.

"Ne hissettiğini anlat." Yutkundu. "Yoongi'yi çok seviyorum, ama evli olmak beni çok geriyor."

"Neden peki?"

"Bilmiyorum." Güldü. "Sakin ol, tamam mı?" Çocuğun göz yaşlarını sildi. "Etrafımda evlilikle ilgili başarılı sayılacak örnekler yok, annemle babam ayrılar. Ben babamla yaşıyorum." Sonra gülümsedi. "Ama şunu biliyorum, evlilik çok yüce bir şey Hoseok. Birlikte buna karar vermeniz bile çok gurur verici bir şey."

"Nasıl yapacağım peki? Oraya gitmek istemiyorum."

"Baban Amerika'dan geldi mi?" Kafasını salladı. "Dün geldi. Şu an içerde."

"O strese sokuyor mu?" Onu onayladı.

Güldü. "Neden gülüyorsun?" Dedi göz yaşlarını silerken. "Çünkü seninle gurur duyuyorum." Dedi gülümserken. "Herkesin yapamadığı bir şeyi yapıyorsun Hoseok. Sevdiğin adamla evleniyorsun."

Gülümsedi. "Hiç bir şeyden korkmana gerek yok. Eminim eşin ve sen her şeyin üstesinden geleceksiniz."

"Abimi bırakmak istemiyorum." Dedi çenesini sıkarken. "Babam sürekli Amerika'da olduğundan onun eksikliğini hissediyor, şimdi ben gidince..." kafasını salladı Jisoo. "Pişmanlık yok. Pişman olmamak için yaşamalıyız."

Ellerini tuttuğu çocuğun. "Hoseok, abini dert etme. Tamam mı? Ben onun peşinde dolaşıyorum." Güldü. Göz yaşlarını sildi. "Kalk bakalım."

Ayağa kalktı. Derin bir nefes verdi genç adam. "Teşekkür ederim."

"Yürüdü git hadi! En mutlu anını kaçırmak mı istiyorsun!" Kapüşonlu kapatıp içeri koşmaya başladı. Güldü kız.

Yavaşça salona girdiğinde Seokjin'in onu beklediğini gördü. "Hey."

"Jisoo!" Dedi sesini duyduğunda. "Nereye gittin? Korkudan öldüm."

"Gezdim biraz." Dedi gülümserken. "Aman ne komik. Ödüm koptu diyorum burda."

"Seokjin." Seokjin ona döndü.

"Teşekkür ederim."

"Ne için?"

"Her şey için." Güldü. "Benim teşekkür etmem gerek." Gülümsedi. "Güzelliğin yüzünden herkesin gözü üstümde."

"Bunu nerden bildiğini sorabilir miyim?"

Masaya yaslandı. "Sen, bu dünya ve benim dünyam için fazla güzelsin Jisoo. Öyle güzelsin ki, renkleri göremeyen birini siyaha kör yaptın."

Önüne döndü afallamışçasına. Anlam veremiyordu. Gülümserken söylendi. "Sus Seokjin."

"Niye?"

"Eğer devam edersen sahneye çıkıp Hoseok'un ve eşinin parmağındaki yüzükleri bize takacağım."

Güldü. "Kötü bir fikir gibi değil sanki."

"Hoseok çok mutlu bu arada." Dedi Jisoo. Gülen Hoseok'la göz göze geldiğin eliyle ona selam verdi.
"Memur geliyor."

"Gerildim." Dedi Seokjin.

"Sakin ol." Jisoo güldü.

Uzun bir fasıl geçti, Jisoo olan biteni detayına kadar anlatıyordu. Arada bir Seokjin espri yapıyor, gülüyorlardı.

"Bay Jung Hoseok, siz Bay Min Yoongi'yi eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" Kısa bir sessizlik oldu.

"Evet!"

Tuttuğu nefesini verdi Seokjin. Alkışlamaya başladı. "Bay Min Yoongi, siz Bay Jung Hoseok'u eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?"

Ufak bir sessizlik oldu. Seokjin stresle bir kaç dakikadır Jisoo ile birbirine değen ellerini birleştirdi.

"Evet!"

Seokjin gülümsedi.

Memnunca çocuğa baktı. "Hala düğünleri sevmiyor musun?"

Kafasını salladı. "Hem de hiç." Güldüler.

Mutluluk, istediğin şeyi yapmaktan geçmiyordu. Mutluluk paylaşılabiliyordu. Mutluluk bulaşıcı değildi, ama kesinlikle paylaşabiliyordun.

Ve o gün, Seokjin içinde umutla birlikte doğan sevgiyle birlikte bütün mutluluğunu Jisoo'yla paylaştı.

Gülümsedi.

three reasons to love Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin