| chapter 5 | why not?

1.6K 253 30
                                    


"Hiç biri bir şey söyleyemediler." Kafasını salladı Seokjin. "Sanırım işimiz zor."

Uzun bir sessizlik oldu.

"Kardeşimin düğününe gelmek ister misin?" Jisoo kafasını ona çevirdi. "Beni davet edenin kardeşin olmadı gerekmiyor mu?"

"Sana da davetiye ayırdım. Sadece önceden öğrenmek istedim." Gülümsedi. "Gelirim."

"Ama söyleyeyim şimdiden. Dünyanın en çirkin damadı. Kocası da öyle." Jisoo kafasını salladı.

Sonra kaşlarını çattı. "Kocası?"

"Ah, detayları söylemeyi unutuyorum." Gülümsedi. "Gay."

Ne söyleyeceğini bilemeyip kaşlarını kaldırdı. Homofobi olduğundan değil, yanlış anlaşılmamak içindi. "Woah. İyiymiş."

"Geliyorsun yani?"

"Gelirim dedim ya." Çimenliğe geri uzandı. "Yemek mi yesek?"

"Yiyelim." Dedi ayağa kalkarken. "Ben alıp gelirim."

"Bana sosisli al."

"İlla beni uzağa yürüteceksin." Güldü Seokjin. Jisoo yemekleri alıp geldiğinde, oturup yemeğe başladılar. "Peki." Dedi Jisoo. "Hipotezini şöyle doğrulasak? Mesela su."

Kafasını salladı. "Suyu seviyorum. Çünkü benim vücuduma lazım olan mineralleri karşılıyor. İyi hissettiyor. Temizlik yapılabiliyor."

"Herkes bunları söyleyebilir." dedi Seokjin ağzındakini çiğnerken. "Öznel olması gerek."

"Aman be." Dudaklarını büzdü pipetini ağzına sokarken.

"Peki doğa? Doğa beni iyi hissettiyor. Bir sürü renk görebiliyorum. Ve mutlu oluyorum."

"Mutlu olmak ile iyi hissetmek aynı kapıya çıkıyor."

"Çok zor!" Gülmeye başladı Seokjin. "Kolay olmayacağını söylemiştim."

Yaklaşık bir saat boyunca Jisoo bir şeyler hakkında fikir yürüttü, ama hiç biri Seokjin için ideal cevap değildi.

Sonra birden, yağmur başladı.

Fakültelerin bahçesindeki herkes koştura koştura fakültelere sığınırken Jisoo ayağa kalktı.

"Gidelim!" Dedi yağmur sesinden bağırırken. Seokjin gülümseyerek ayağa kalktı. Ağacın altından çıkıp kafasını gökyüzüne çevirdi.

Gözlerini kapattı.

Jisoo ona baktı.

Sinir bozucu yağmur tanelerinin yüzüne düşmesine sinirle olan Jisoo'nun aksine Seokjin bunu çok seviyor gibiydi.

Ellerini açtı. Avuçlarına değen yağmur damlalarıyla gülümsedi.

Jisoo, yağan yağmuru görmesini çok isterdi.

"Seokjin!" Jin gülümsedi. "Çok güzel değil mi!" Yutkundu. "Biliyor musun Jisoo!" sırılsıklam olan saçları gözlerinin önüne düşerken konuştu.

"Tekrar doğabilseydim yağmur olarak doğardım!" Güldü kız. "Neden!"

"Çünkü tüm saflığı ile akıyor!"

Gülmeye başladı genç adam.

Onun güldüğünü gördüğünde, Jisoo'da gülmeye başladı.

Hayatın şu ana kadar bir anlam kazanması gerektiğini fark etmemişti. Ölmek için yaşıyordu işte, başka bir açıklaması olabilir miydi?

İnsan farklı duygular hisseder, gülebilir, bir şeyleri kırıp dökebilirdi. İnsan için işer yaramaz olmak çok kolaydı.

Oysa, her insanın yaptığı küçük bir şey milyonlarca insanı etkiliyordu. Bunu, Seokjin'le öğreniyordu.

Onun göremediği dünya, kendi dünyasını görmesine engel olmuyordu. Mutlu olmak çok kolaydı, görebilmek ya da duyabilmek önemli değildi.

Hatta hiç çekemediği yağmur çekilir olmuştu bir anda. "Gülmek bulaşıcıymış Seokjin!"

"Hep gülelim o zaman!"

Bağırdı Seokjin birden gökyüzüne doğru. Jisoo gülerken ittirdi çocuğu.

"Ne yapıyor onlar?" Diye sordu Lisa. Jennie gülümsedi.

"O çok mutlu değil mi?" Dedi gülümserken. Chaeyoung dudağını kıvırdı.

"İnsanlar çok garip." Diye mırıldandı. "Sevmediği bir şey, diğer gün biriyle seviliyor."

"Seokjin onu daha çok üzer diye düşünmüştüm." Diye bir itiraf etti Lisa.

"Ama bakıyorum ki, üzülmek de tek taraflı olmuyormuş."

Yaşında geciktiğini göstermez. Hayatın ne zaman istersen o zaman başlar. Başladığını hissettiğin zaman durma ve koşmaya devam et, hiç bir filmin sonunu merak etmedin mi?

three reasons to love Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin