Dışarda yağan yağmura baktı.Hoseok giydiği siyah takımın içinde hiç kendisi gibi görünmüyordu. Elini kızın omzuna koydu.
"Neye bakıyorsun?" Yutkundu Jisoo.
"Eğer yeniden doğma şansı olsaydı." Titriyordu. "Yağmur olarak doğardı."
Gülümsedi. "Sence orada bizi görebiliyor mudur?" Gözlerini sıktı ağlarken.
"Tanrıya inanıyor musun Hoseok?" Hoseok sorarcasına Jisoo'ya döndü. Bulundukları yerde insanlar Seokjin'nin ve Yoongi'nin fotoğraflarının önünde eğilip dua ediliyorlardı. Tanrıya inanmasa buraya gelmesi biraz tuhaf olurdu.
"Sen inanmıyor musun?" Dedi sesi titrerken. Jisoo dudağını kıvırdı.
"Artık inanmıyorum."
Sinirle yürümeye başladı. "Nuna!" Yağana sağanak yağmurun altına girip sinirle kafasını kaldırdı.
Akan yağmurun yüzünü rahatsız etmesine izin verirken, ağlamaya başladı. "Jisoo mu o?" Annesi yanına geldi göz yaşları arasında.
Hoseok yutkundu.
Kollarını açtı. Kocaman bir çığlık attı gökyüzüne. Islaman kıyafetleri gittikçe ağırlaşıyordu. Üzüntüden güçsüzlerin vücuduyla yürütmeye başladı.
Sonra koşmaya başladı.
Bağırdı.
Daha hızlı koşmaya başladı. Öyle koşuyordu ki, hiç bir şey düşünmeyip sadece koşmaya odaklanmak istedi.
"Jisoo!" Bayan Kim şemsiyeyle dışarı çıktı.
Kız yere düştü.
Koştuğu çimenlerin su toplamış topraklarında öylece uzanırken, gözlerini gökyüzüne dikti.
Sevmek için üç nedenin var mı?
Sikeyim üç nedeni.
Yağmur bitene kadar burda yatsa, kimse kaldırmasa. Yağmur bittiğinde de Seokjin yanında olsa.
Sevmek için üç sebebi vardı.
Ama Seokjin yoktu.