"Beyaz mesela?" Uzandığı çimenlikte omzunu silkti. "Pek bir fikrim yok.""Pembe?"
"O da bir renk, Jisoo." Kız şaşkınlıkla yaslandığı ağaçta çocuğa döndü. "Doğuştan mı?"
Kafasını salladı. "Doğuştan."
Arkasına tekrar yaslandı kız. Onun için üzülmüyordu, üzülmesi çok saçma olurdu. Bu 'görme engeli' insanların hayatının sonu değildi ve Seokjin de bir o kadar memnundu kendi yaşantısından. Onun diğerlerinden farklı kılan tek şey duyularıyla yapıyor olmasıydı. O her şeyi, herkesten daha iyi biliyor, daha iyi konuşuyor, daha iyi yapıyordu.
Gülümsedi.
"Peki cisimlerin nasıl bir şeye benzediklerini nasıl öğreniyordun?"
"Şöyle." Dedi ve doğruldu. "Elini ver."
Kız elini uzattı. "Bana ilk şu öğretilmişti." Parmağını kızın avucunda gezdirdi. Yuvarlak çizdi. "Daire."
Kız gülümsedi. "Sonra şu öğretildi. " Eline kalp çizdi. "Kalp."
Hızlı kalbiyle derin bir nefes verdi. "Ama en çok suyu öğrenirken şaşırmıştım."
"Onu nasıl öğretiler?"
"Böyle." Şişe suyu kendi eline döküp kızın suratına sıçrattı.
Jisoo gülerek eğilirken, Seokjin elindeki şişeyi kafasına dikti. Gülümsüyordu.
"İnsanın bir şeye inanması ya da sevmesi için görmesi gerekmiyor. Dokunması, hissetmesi, hatta bilmesi yeterli oluyor."
"Tanrı peki?" Çocuk derin bir nefes verdi. Şişenin kapağını kapatırken konuşmaya başladı.
"Sen inanıyor musun?"
Jisoo gülümsedi. "İbadet etmeyi seven bir aileden geliyorum."
"O zaman benim için dua et." Çimenlere geri uzandı. Buruk bir gülümsemeyle oğlana baktı. "Hayallerimi gerçekleştirmem gerek."
"Aptal aptal konuşmayı bırak! Tabiki de gerçekleştireceksin!"
"Öyle mi dersin?"
"Tabikide!" Güldü.
"Senin hayalin ne?" Düşündü kız. Sanırım hayali yoktu. "Bilmiyorum." Dedi.
"Ne?" Çocuk doğruldu. "Üniversitedesin ve hiç hayalin yok mu?"
"Yok, bunu üniversitede olmam ile ne alakası var?"
Kaşlarını kaldırdı. "Saf mısın?"
Kız huysuzca mırıldandı. "Herkes bana bunu söyleyip duruyor!"
"Yazık." Sinirle çocuğu ittirdiğinde çimenliğe düştü gülerek.
"Kardeşin evleniyor dedin." Kafasını salladı. "Kaç yaşında?"
"Benden iki yaş küçük."
Anladığını belirten mırıltılar çıkardı. "Evde bir sevinç var, aşırı mutlular. Çocukları evden gidiyor, nasıl mutlu olabilirler ki?"
"Ohoo, sen çocuğun olmadan baba olmuşsun."
"Sen iyi misin? Kardeşin artık yetişkin olmuş, ömür boyu ailenle mi yaşayacaktı?"
"Aile gibisi var mı?" Gözlerini devirdi kız. "Var."
"Yok."
"Var."
"Yok, saçmalama."
"Ohoo, her konuda zıttız." Seokjin çimene uzandı keyifle. "Zıt kutuplar birbirini çekermiş."
Gülümsedi kız.
"Ee?" Fakültelerin önünde yürürken konuştu Jisoo. "Sana karşı bir baskı var mı?"
"Evlilik konusunda mı?" Dudaklarını büzdü. "Yok, benim evleneceğimi düşünmüyorlar."
"Yaşadığım yerde öyle teyzeler var ki, halamın bütün fikrini değiştirdiler. Utanmasalar, en iyi damat adayı yarışması yapacaklar." Güldü Seokjin.
"Yakışıklılığım karşısında hepsini ezer geçerim biliyorsun değil mi?" Güldü Jisoo. "Egon yine formunda."
"Dersim başlayacak şimdi, ben kaçıyorum." Kolundan ayrılan Seokjin'e çevirdi kafasını. "Tamam."
"Sonra ararım seni."
"Numaram sen de yok ki?" Güldü Seokjin.
"Hay aksi şeytan. Seni aramam için numaran gerekiyor değil mi? Hadi kırma da ver." Gözlerini devirdi. "Dünyanın en çapkın insanları ağlıyor şu an. Tahtlarını ellerinden aldın."
Çocuğu telefonunu akıp rehberine kendini kaydettikten sonra geri uzattı. "Sağol beceriksiz!"
"Hey!"
Keyifle yürüyen çocuğa baktı arkasından.
"Jisoo?" Duyduğu sesle arkasını döndü. "Bir kaç gündür fazla meşgulsün bakıyorum?" Lisa'nın gülümseyen yüzüne baktı.
"Ne?"
Yürüyen çocuğu gösterdi.
"Bana çarptı." Dedi Jisoo. "Sonra arkadaş olduk. O kadar."
"Buna inanmamızı bekleme."
"Ne? Gerçekten öyle tanıştık."
"Hayır aptal, arkadaş olduğunuza." Jisoo gözlerini devirdi. "Arkadaşız Chaeyoung."
"Bırak bu ayakları."
"Kızlar." Ofladı Jennie. Sonra gülümsedi. "Onu tanıyorum. Benim fakültemde."
Jisoo kafasını Jennie'ye çevirdi. "Mühendislik fakültesin de mi?"
"Evet. İnan bana fakülteyi kendi yönetiyor."
Jisoo ister istemez gülümsedi kendi kendine. Bu çok hoşuna gitmişti.
"Ya! Sırıttı!"
"Hayır!" Dedi Jisoo korkuyla kıpırdanırken.
"Ne hayır!"
"Sadece..." derin bir nefes verdi. "Size bir soru soracağım." Chaeyoung kafasını salladı.
"Sevmek için üç sebebiniz var mı?"