Durum ana karargaha haber verildiğinde Anu, Adapa ile görüşmek istedi. Adapa'ya diimiz öğretilmişti. Görüntülü konuşma yapacaklardı.
"Yeni üretilen ırk konusunda çok dikkatli olmalısınız. Senin de bildirdiğin üzere bu ırk da bizim yaptıklarımızı tekrar ederse yeniden başarısız oluruz. Bu konuda komutayı Mami'ye bırakacağım."
Adapa'ya çok önemli biriyle konuşacağı söylenildi. Sonuçta Adapa Anu'nun huzuruna getirilince, Anu onun anlayabileceği gibi herşeyi basite indirgeyerek kendini ifade etmeye başladı. Ve sonunda onu sınamak amaçlı bir soru sordu.
"Ölümsüzlük mü? Bilgelik mi?"
Adapa bilgeliği seçti. Ölüm konusunda bilgisi olmadığı gibi ölümsüzlük konusunda da bilgisi yoktu. Bu cevap doğrultusunda yeni planı uygulamaya sokulması ve bu ırkın üretilmesine hız verilmesi Anu'nun emriydi.
"Ayrıca size birini takdim etmek istiyorum."
Anu'nun yanındaki kadın kesinlikle bir Nibirulu değildi. Ya da ayrıldıklarından beri Nibiru çok değişmişti. Kadın'ın kızılımsı kahve saçları çok canlı ve ilgi çekiciydi. Boyu o kadar uzundu ki, Anu'nun başı kadının omuz hizasına geliyordu. En dikkat çekici tarafı da mavi gözleriydi. Göz bebeklerinden çıkan kahverengi şimşek benzeri çizgiler vardı.
'Bu İnanna. Komşu galaksiden geliyor. Size yardımcı olacak. Yanınıza göndereceğim."
Ninhursag bir anda ortaya çıkan bu kadından rahatsız olmuştu.
"Bu da kimdi şimdi?"
"Babamızın yeni sevgilisi." dedi Enki.
Enlil de Ninhursag da Enki'ye bakakalmıştı.
"Evet babamızın ne kadar çapkın olduğu sır değil öyle değil mi?"
"Tamam da başka bir galaksiden gelen bir kadının bütün bunlarla alakası ne?"
"Başka gezegenden birisi babamızın bu çapkınlığını pekala kullanabilir."
"İyi de buraya adam göndererek ellerine ne geçecek ki?"
Gelen talimatlara göre tüm prosedürü ruhani liderleri Mami yönetecekti. Böylelikle Mami ile görüşmeler başladı. Ninhursag Mami'den hem yazılı notlar alıyor hem de görüntülü konuşuyordu.
"Onlara kutsal bir amaç vereceğiz. Fakat bizim felsefemizi anlayabilmeleri mümkün değil. Onların gözünün önünde, elle tutulur birşey olmalı."
Ninhursag hiç bir şey anlamamıştı.
"Yani biz onların kutsalı olacağız. Bize hizmet edecekler. Fiziksel olarak da onlardan üstünüz. Onların tanrıları olacağız. Teorik olarak da zaten onları biz ürettik."
"Ama bu ne kadar doğru? Sonuçta biz olan canlılarla kendi genlerimizi birleştirdik. Yepyeni bir tür üretmedik. Bizim de bir yaratıcımız var. Bu pek ahlaki olmaz gibime geliyor."
"Ama zaten onlara iş yaptırmamız da çok ahlaki değil. Şöyle düşünebiliriz, işimiz bittiğinde özgür olacaklar. Ve bizim ruhani seviyemize ulaştıklarında onları doğruya yönlendirebiliriz."
"Peki sadece bununla onları ikna edebilecek miyiz?"
"Biz onları yönlendirenler olacağız. Yaptıkları karşılığında ödüller vereceğiz."
"Ne gibi ödüller?"
"Yiyecek ve giyecekler. Hatta kendi yiyecek ve giyeceklerini nasıl elde edeceklerini öğretebiliriz."
Böylelikle üretim hızlandı. Yeni üretilen ırk ne yaptığını bilmeden canla başla çalışıyorlardı. Topluluğu ikiye bölmüşlerdi. Adapa'nın iki oğlunu toplulukların başına vermişlerdi. Enki bir oğula avcılık öğretiyordu. Ninhursag ise diğer oğlunun topluluğuna tarım ve bitkileri öğretiyordu.
Bir gün hiç tahmin edemeyecekleri birşey oldu. Avcı olan çiftçi olanı öldürdü. Ninhursag Enki'yi acilen cinayetin olduğu yere çağırdı.
"Bunu hiç düşünememiştik. Onları avcılığı öğretmemeli miydik?"
"Yanlışlıkla birbirlerini mi avladılar diyorsun? Hayır bunu yapmayacak kadar zekiler."
"Birbirlerine neden saldırmış olabilirler ki?"
"Ellerinde olmayan şeyler için birbirlerini kıskanmış olabilirler."
Yeni üretilen ırk tıpkı Nibirulular gibi içlerinde nefret, kıskançlık gibi duyguları barındırıyordu. Yeni üretilen ırk yıkıcı bir tür müydü?
Eski Yunan tanrıları hakkında eskiden beri bize çok benzedikleri ama bizden daha güzel, daha büyük ve fiziksel olarak daha gelişmiş oldukları anlatılır. Çok eski çağlarda yazılmış ve yazarı bilinmeyen bir kaynak olan Enok'un kitabında ayrıca Eski Ahit'te geçen Nefilimler adında bir ırk vardır. Bir çok kaynakta düşmüş melekler diye geçen bu varlıkların bahsi, kutsal kitaplarda çok az yer kaplamaktadır. Antik astronom teoremini destekleyen tarihçilere göre 'düşmüş' kelimesi yanlış anlaşılmış, 'cennetten atılmış' değil, 'gökten gelmiş' anlamında olduğu iddia etmektedir. Bir ara bu dev varlıkların iskeletlerinin kazılarda bulunduğuna dair bir sürü iddia ve fotoğraf ortaya çıktı. Bunların en ilginci de 2004'te National Geographic'te bile 13 metrelik dev insan iskeletinin bulunduğuyle ilgili haberin yayınlanması oldu. Ancak kısa bir süre sonra haber yalanlandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaradılış
Science FictionBaşlangıçta tek amacımız gezegenimizi kurtarmak ve özgürlüğümüzü kazanmaktı. Savaşı kazandıktan sonra Aurum metalinin bize sunduğu olanaklar gözümüzü kör etti. Kendi gezegenimiz tükenirken biz gözümüzü başka yıldız sistemlerine çevirdik.