İnanna, geldiği andan itibaren herkesin gözünü üstüne çekmeyi başarmıştı. Gerçekten çok ilgi çekici bir kadındı. Boyu baya uzundu.
Protokol gösterileri artık Ninhursag'ın canını sıkmaya başlamıştı. Çok kısa bir süre içinde İnanna görevinin başına geçmişti. Onun hakkında çok düşünmüşlerdi, çok konuşmuşlardı ama o iş başına geldiğinden beri insanlar daha motive bir şekilde çalışıyordu. Neredeyse İnanna'nın günahını aldıklarını düşündükleri için ödül vermeyi bile düşünmüşlerdi.
Ninhursag çalışma alanlarından birinde rutin kontrollerinden birini yapıyordu. Büyük bir topluluk gördü. Tepelerinden topluluğun baktığı yeri zor görebiliyordu. Kendisinin etrafta dolaşması bile ilgilerini daha çok çekememişti. Sonuçta anatomik yapısı diğerlerinden çok farklıydı.
Ninhursag kalabalığı yararak ilerledi. Gördüğü sahnede bir küçük insan kızı diri diri yakılıyordu.
Ninhursag engel olmak istiyordu. Bu garip sahnenin başında İnanna vardı. Ninhursag’ı gördüğünde gayet sakin bir şekilde anlatmaya başladı.
“Majesteleri herşey kontrol altında size sarayda açıklayayım.”
Küçük insanlar dilimizi bildiği için, dediklerini anlayacağından korkuyordu belli ki. Ninhursag’ı özel bir odayı çekti ve açıklamaya başladı.
“Efendim, Nibiru’ya geldiğiden beri görevi takip ediyorum. Bu insanlar başımıza bela olabilir. Onları şimdi disiplin etmezsek sonra dziginlenmeleri zor olur. Onlara ceza kavramını öğreterek kurallara uyulmazsa başlarına ne geleceğini göstermemiz gerekir.”
“İyi de onları yakıyorsun bu vahşet. Ayrıca buranın yöneticisi Enlil. Ondan izin alındı mı? Neden benim haberim yok?”
“Ben Anu’dan emir alırım.”
“Yanlış, bu davranışını Enlil’e bildireceğim.”
Ninhursag vakit kaybetmeden Enlil’e gitti.
“Bu kadın ortalığı karıştırmaya başladı kardeşim.”
“Anu’nun kararlarını sorgulayamayız. İstediğini yapma hakkına sahip.”
“Nasıl olur? Topluluğumuzun her zaman kuralları vardı.”
“Şartlar değişti. Kurallar esnetilebilir.”
“Ama onları diri diri yakıyor.”
“En doğrusunu yaptığından eminim.”
Enlil’in davranışı gerçekten çok garipti. İnanna herşeyden önce Enlil’in otoritesinin sarsılmasına yol açıyordu. Enlil karşılığında umursamaz davranıyordu. Böyle giderse Enlil’in düşmesi işten bile değildi.
Ertesi gün kendi sarayına Ninlil’in gelmesi, işleri daha da garipleştirdi. Enlil’in eşi Ninlil’in, aile üyeleriyle ile iletişime geçmesi gibi bir alışkanlığı yoktu. Çok stresli görünüyordu. Başını öne eğmişti ve hızlı hareket eden elleri titriyor gibiydi. Zaten histerik bir kadındı. Yine de kendisine geldiğine göre ciddi bir problemi olmalıydı.
“Ninhursag, Enlil o kadınla beraber.” der demez ellerini yüzüne kapatıp hıçkırmaya başladı. O kadın dediği zaman hangi kadın olduğu belliydi. Zaten çok baştan çıkarıcı bir kadındı. Önce Anu şimdi de oğlu. Hiç sağlam pabuç değildi. Amacı her ne ise onu mutlaka alabilecek bir tipti. Ve bunu yapma yolu da belliydi. Ninlil’in ise bu kadar üzülmesine şaşırmıştı. Enlil ile aralarında hep bir uzaklık vardı. Demek ki geçen yıllar içinde Enlil’i gerçekten sevmeye başlamıştı.
“Biliyorsun. Ben başka birini seviyordum. Kraliyet ailesinden olmak gibi bir düşüncem de yoktu. Ama o beni zorladı. O beni zorladı.”
Enlil, Ninlil’i evlenmeye zorlamıştı. Kraliyet ailesiydi tabi. Ailesine de söz hakkı bırakmamıştı. Ninlil istemeye istemeye hayatını Enlil ile birleştirmişti. Enlil’in yaptıkları gerçekten yerini tehlikeye atmaktı. Anu, sevgilisiyle beraber olduğunu duyarsa neler yapardı tahmin edemiyordu.
Yeni gelen kadın, ortalığı çok karıştırmıştı. Bu gidişle yönetimi kadına kaptıracaklardı. Bir gün yine Ninhursag insanları kontrol etmek için aralarına karışmıştı. Başlarında Inanna olmamasına karşın yine bir kadını meydana çıkarmış yakmaya hazırlanıyorlardı. Demek ki Inanna bu davranışı onların kafasına yerleştirmeyi başarmıştı. Kendisinin orada olmasını bile umursamıyorlardı. Ninhursag kadını ellerinden kurtarıp onlara engel oldu. Kurtardığı kadının koyu sarı, dağınık ve keçe haline dönmüş saçları vardı. Mağdur bir kadın gibi davranmasını beklemişti. Bir an göz göze geldiler. Kadın oldukça vahşi bakıyordu. Anında onu tutanlara dişlerini geçirdi ve ters istikhamete doğru kaçmaya başladı. Kalabalığın içinde çok uzağa gidemedi. Onu yakalayıp kamışlardan yaptıkları küçük bir kafesin içine tıktılar.
Hemen arkasından biri bağırdı.
"Yüce Ninhursag!"
Arkasını dönmesiyle büyük bir grup insanın yere kapanması bir oldu. Sonunda kim olduğunun farkına varmışlardı. Liderleri olduğu her halinden belli olan biri Ninhursag'ın elinden tutup bir yere götürmeye başladı. Bir grup insan, çevrelerini sarmış onlara eşlik ediyordu. Sonunda küçük bir klübenin önünde durdular. Ninhursag klübenin içine girdiğinde şok oldu. Her yer kan içindeydi. Etrafta bebek parçaları vardı.
"Bunları o mu yaptı?" diye sordu klübeden çıktıktan sonra.
Karşısındaki hemen hemen herkes heyecanla kafa salladı. Bir küçük sokağın sonundan bir çatırtı geldi. İnsanlar çığlıklar atarak bulundukları yere doğru kaçmaya başladılar. Ninhursag'ın yanındakiler bile tereddüt etmeden kaçtılar. Neler olduğuna bakmak için ilerlediğinde inanılması güç bir manzarayla karşılaştı. İki cyclops köye girmişti. Biri eğilmiş bir şekilde, elleri yerde insan arayarak koşanları kovalıyordu. Derken bir insanı yakaladığı gibi ağzına götürdü. Kafasını tek ısırıkta gövdesinden ayırdı. Diğeri kaçan bir insanı ayağının altına aldığı gibi ezdi. Ninhursag onları durdurmak için önlerine çıktı. Ninhursag'ın varlığı umurlarında olmadığı gibi karnına da tekme attılar. Ninhursag var gücüyle sarayına koşup askerleri köye yönlendirdi ve doğruca Enlil'in sarayına doğru yola çıktı.
"Kardeşim biz çok büyük hata yaptık. Yarattığımız ırk dinolardan bile kötü. Gezegene çok zararlılar ayrıca birbirlerini öldürmeye başladılar. Sonunda başardık. Sonunda bu gezegeni de bitirdik."
Enlil hologram tabletten köyde yaşanılanları şaşkınlıkla izledi.
"Görevin bitmesine az kaldı. Konseye sunarız. Gezegeni terketmeden önce temizleriz."
Peki ama gezegen nasıl temizlenecekti. Konsey üyeleri olanları izledikten sonra temizlik yapılması yönünde oy verdiler. Sadece Enki oy vermedi.
"Onlar bizim tohumlarımızla ürediler. Bizim genetik kopyalarımız. Onlara bir şans vermeliyiz. Onları kolonimiz gibi düşünebiliriz."
Ama malesef bu düşünceye sahip konseydeki tek kişiydi. Gezegene minimum zarar vererek bir yöntemle temizlik yapılacaktı. Sadece kutuplara ısı verilerek gezegenin tüm buzları eritilecek, bunun sonucu tüm yaşam alanları sular altında kalacaktı. Böylelikle gezegen yıllar öncesine dönecek ve tekrar evrim başlayacaktı. Yarattıkları ırk bir daha asla varolmayacaktı.
Nuh tufanı, bildiğimiz üzere tüm kutsal kitaplarda geçer. Ancak tufan hikayeleri, geçmişi kutsal kitaplardan daha eskiye dayanan sümer metinlerinde de geçmektedir. Nuh tufanının anlatıldığı bir başka kaynak daha var ki ondan da bir sonraki bölümde bahsedeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaradılış
Science FictionBaşlangıçta tek amacımız gezegenimizi kurtarmak ve özgürlüğümüzü kazanmaktı. Savaşı kazandıktan sonra Aurum metalinin bize sunduğu olanaklar gözümüzü kör etti. Kendi gezegenimiz tükenirken biz gözümüzü başka yıldız sistemlerine çevirdik.