'Yükseklerde Gök henüz isimlendirilmemişken,
Ve aşağıda, Dünya çağrılmamışken;
Boş ama başlangıçta mevcut olan Apsu (başlangıçtan beri mevcut olan), Vücuda Getiren onları,
Mummu (Merkür) ve Tiamat- hepsini doğurandı o;
Birbirine karışmıştı suları.'
Enuma Eliş Destanı
Bundan yıllar önce göklerin kralı Alalu, gezegenimizi koruma altına almıştı. Cömert kral Alalu olarak halkımızın her tür ihtiyacını karşılayacağını temin etmişti. Ancak kandırıldığımızı anladığımızda artık çok geçti. Bir anda yaşadığımız gaz devinin atmosferinde farklı cins gazlar salınmaya başladı ve soluduğumuz hava kirlenmeye başladı. Yüzlerce insanımız hasta olup genç yaşta telef oldu. Alalu'nun askerleri yer kabuğumuzu delerek bizden birşeyler çalıyordu. Onun yaptıkları yüzünden gezegenimiz bozulmaya başlamış, hepimizin yaşantısı mahvolmuştu.
Alalu'nun onlarca sömürge gezegenlerinden biri olmuştuk. Alalu'ya karşı koymamız çok zordu. Çünkü teknolojimiz çok geriydi. Alalu'nun gezegeninden örnek alarak, bilim adamları yetiştirmeye çalışmıştık ancak birkaç yıl içinde o kadim gezegenin seviyesine atlamamız mümkün değildi. İnsanlarımızın dayanamayıp başlattığı birkaç isyanda üstümüzde korkunç silahlar denemiş, gökadamız görülmemiş katliamlara sahne olmuştu. Gömmek için ölülerimizi almaya giden askerlerimiz bile katliamın olduğu şehirlerden geri dönememişti. Gezegenimizin belli bölgelerini karantina altına almak zorunda kaldık.
Bir gün Alalu'nun hakimiyetinden rahatsız olan ve ona yakın askerlerinden birisi bize kendi gezegenlerinin sırlarını verdi. Bunu öğrenen bilim adamlarımız, son bir umutla çalışmaya başladı. Alalu'nun askerlerinin gezegenimizin kaynaklarını çaldığı ortaya çıktı. Yerin altına inşaa ettiğimiz üslerde Alalu'nun askerlerinden sakladığımız en önemli kaynağımız Aurum sayesinde devasa silahlar ve uzay araçları inşaa ettik. Bu çabalarımız yıllar sürdü.
Elimizden gelen herşeyi yaptığımızda artık asker sayımız bile çok azalmıştı. Önderimiz Anu cesaretini topladı ve imkansız bir baş kaldırı başlattı.
Genç savaşçı Utu kalın zırhını ve değerli madenlerden yapılmış miğferini giymişti. Artık rahat nefes almaları için maske takıyorlardı. Utu aynı zamanda yetenekli bir pilottu. Anu'yu yakından tanıyordu. Anu onu sanki yakını değil de eski bir dostmuşçasına karşıladı.
"Sevgili Amar.Utu, sen Nibiru'nun en büyük uçağını uçurmuş yetenekli bir pilotsun. Senden yine bir ilki gerçekleştirmeni isteyeceğim. Yıllardır senin uçurduğun uçak üzerine çalışıyoruz. Üzerimize bir kuyruklu yıldız geliyor. Yakın geçecek ama bize zarar vermeyecek. Senden istediğim uçakla, gezegenimize en yakınken kuyruklu yıldıza iniş yapman. Yanında en zeki bilim adamlarımı göndereceğim. Kuyruklu yıldızla seyahat ederken en yakın Aurum metali ihtiva eden gezegene inip, depolarınızı dolduracaksınız."
"Bu çok riskli ve hiç denenmemiş bir şey komutanım. Depolarımızın, uçağı tekrar Nibiru'ya kadar uçuracak Aurumiçin bile yeteceğini zannetmiyorum."
"Tekrar bir kuyruklu yıldız bulacaksınız."
Utu'nun kafası çok karışıktı. Yeni bir kuyrukluyıldız bulana kadar Nibiru düşebilirdi. Ayrıca yapacakları şey kendi sınırlarımızın ötesiydi. Başarısız olma olasılıkları daha yüksekti. Öte yandan gezegenimizi kurtarmak için herşeyi göze almışlardı. Çünkü burada hiç birşey yapmasalar da hepimiz ölecektik nasılsa. Eli kolu bağlı kalmaktan iyiydi. Geleceğmiz için, çocuklarımız için hayatlarımızı tehlikeye atmalıydık. En fazla daha erken ve işkencesiz ölürdük.
Bize savaşmak için Aurum lazımdı. Alalu'dan daha fazla Aurum'umuz olursa onu yenerdik. Böylece Anu elindeki en büyük kozlar havalanırlarken en yakın kuyruklu yıldıza, arkalarından baktı, son bir umudu yeşertmesi için bildiği tüm tanrılara dua ederken.
Yıllar süren emeğin sonucu olan uzay gemisine en büyük umutları olan Utu'nun diğer ismi Marduk ismini takmışlardı. Utu şimdi bilmiyordu neler olacağını ama yıllar önce cesaretini toplayıp Nibiru'nun atmosferinde uçururken bu uçağın sihirli olduğunu anlamıştı. Bilim adamlarımız daha da büyülü hale getirmişlerdi. Gezegenimizin özünden çıkan Aurum ile kutsamışlardı bu devasa kuşu.
Kuyruklu yıldıza yaklaştıkça Utu'nun heyecanı artıyordu. Gözünün önünde küçük kaya parçasının gitgide büyüdüğünü görebiliyordu. Seyir hali devam ederken bir anda Marduk'un dengesi bozuldu. Utu deli gibi düğmelere basıyor ve dümeni doğrultmaya çalışıyordu ama sistem bir süre kendine gelemedi. Marduk'un düzlemi değiştiği için yerçekiminin etkisiyle allak bullak olmuşlardı. Herkesin kemerleri bağlı olduğu için tavana çarpmamışlardı. Marduk kendine geldiğinde Utu'nun başına bir ağrı çöreklenmişti.
Muhtemelen kuyrukluyıldızın manyetik alanına girmişlerdi. Motorların gücünü iki katına çıkardı. Artık son hız kuyruklu yıldıza gideceklerdi inene kadar. Hızı arttırıp, çevresindeki yıldız ışıklarının çizgi haline gelmesinin keyfini çıkarırken, görüş alanı aynalarından başka bir cisme çok yaklaştığını farketti. Hemen dümeni kırıp, aracı durdururken, Marduk yine çekim alanlarının etkisiyle bir tarafa sürükleniyordu. Bu Nibiru'nun cüce uydularından biri olan beyaz Kinguydu. Az kalsın ona çarpacaktı. Mesafe ve yönü ayarlayıp tekrar Marduk'u ateşledi. Kingu'nun etrafında dolaştıktan sonra kuyruklu yıldıza kazasız belasız bir iniş gerçekleştirene kadar herşey yolunda gitti.
İhtiyacı olan gazların bol olduğu koruyucu kıyafetini giyip, Marduk'a bağlı bir şekilde kayanın yüzeyine çıktığında, Nibiru'nun en dış yörüngesinde dönmekte olan Kingu'nun artık uydumuz olmadığını ve kuyruklu yıldızın çekim alanına girdiğini farketti.
-------------------------------------------------------------------
Eski mitolojik tanrıların özellikleri ve hikayelerinin hepsi birbirine benzemektedir. Baş tanrıların sayısının dahi aynı olduğu görülmüştür. Acaba topluluklar aynı mitleri kendi dillerine çevirerek, ufak tefek değişikliklerle güncellemiş olabilirler miydi?
Dünyada bilinen ilk din Vedik dinidir. Bu eski Hintlilerin dinidir. Çok eski zamanlarda bu Hindu rahipler dinlerini yayma amaçlı dünyayı gezmişlerdir. Mısır'a, Anadolu'da Hitit diyarına, Grek topraklarına ve oradan da Avrupa'ya geçmişlerdir. Fakat hikayelerinin ve tanrılarının isimleri kesinlikle Hint-Avrupa dillerinde değildir. Bu dil şüphesiz Akad dilidir.
Tarihçiler Akad dininin, eski Sümer dininden geldiğini düşünmektedirler. Yani tüm mitolojilerin ilk hali Sümerlerden gelmektedir.
Bu hikaye Sümer mitolojisinden etkilenerek yazılmıştır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaradılış
Ciencia FicciónBaşlangıçta tek amacımız gezegenimizi kurtarmak ve özgürlüğümüzü kazanmaktı. Savaşı kazandıktan sonra Aurum metalinin bize sunduğu olanaklar gözümüzü kör etti. Kendi gezegenimiz tükenirken biz gözümüzü başka yıldız sistemlerine çevirdik.