Hepsi ayrı ayrı uzay araçlarına binmişler, dünya temizlenirken herşeyi yukarıdan izliyorlardı. Olayları kontrol altına almaları gerekiyordu. Sonra Anu'nun kesin emriyle Nibiru'ya geri dönüyorlardı.
Karar çok kolay verilmişti. Ancak tüm o küçük insanların ölecek olması... Kaç yıl boyunca uğraşıp yeni bir ırk yaratmışlardı. Tüm o emekleri şimdi gidecekti. Enki bir konuda haklıydı. Onlar aslında kendi genlerini taşıyan kolonileri olmuştu. Sanki akrabalarını kaybetmiş gibi hissediyorlardı.
Kameralardan olanları izliyorlardı. Önce köyler karıştı. Korkuyla oraya buraya kaçıştılar. Sonra gelen suyun tersi yöne boş yere koşmaya başladılar. Ancak bu kovalamaca uzun sürmedi. Bir süre sonra hepsi sular altında kaldı.
Ninhursag'ın holografik tabletine bir çağrı geldi. Çağrı hepsinin bağlı olduğu gruptan geliyordu. Çağrıyı yapan İnannnaydı.
"Bütün bunlara nasıl vicdanınız el veriyor. Ben verdiğim karar için çok pişmanım. Onları oluşturan sizsiniz. Ben de sizinle birlikte emek verdim. Onların çoğu masumdu. Şimdi kendi ellerimizle onları öldürüyoruz."
Sonra da hüngür hüngür ağlamaya koyuldu. Ninhursag'a bu davranışı garip gelse de kendisi de derin bir üzüntü hissediyordu. Gözlerinden istemsizce bir damla yaş aktı.
Görüntüler arasında değişik bir şey gözüne çarptı. Ne olduğunu tam anlayamadı. Kocaman bir su altına benziyordu. Yine gruptan çağrı geldi. Çağrıyı yapan Enlildi.
"Çok acil olarak ortak gemide toplanalım."
Neler oluyordu acaba? Böyle aceleyle konsey üyelerini topladığına göre ciddi birşey vardı.
Toplantı salonunda Enki haricindeki tüm konsey üyeleri eksiksiz olarak toplanmışlardı. Toplantı salonunu çevreleyen ekranlarda, saniyelik gördüğü su altı benzeri cisim vardı. Enlil'in Enki olmadan toplantıya başlamaya niyeti yok gibiydi. Konsey sessizce bekliyordu. Sadece İnanna 'Neler oluyor?' diye sormuştu ancak kimse cevap vermeye yeltenmemişti.
Sonunda Enki yanında bir bilim adamıyla beraber toplantı salonuna teşrif etti. Enlil gerçekten çok sinirli görünüyordu.
"Evet. Konsey bir karar verdi. Kralımız Anu da bunu onayladı. Ancak malesef aramızdan bazıları bu karara uymadı ve burada bulunan değerli üyelerimize ve kralımıza saygısızlık yaptı."
Enki hiç panik yapmadan ayağa kalktı ve açıklamaya başladı.
"Değerli üyeler, lütfen izin verirseniz size açıklayacağım."
Enlil buyur anlamında elini salladı.
"Karara evet oyu vermeyen tek üye bendim. Ancak kararı bozacak hiç bir şey yapmadım."
"Bu nasıl olur? Resmen bir grubun haberi olmuş ve ilkel bir denizaltı inşa etmişler." diyerek itiraz etti Enlil.
"Sayın üyeler. Sanırım bu fenomeni açıklayabilirim."
Enki dijital tacını çıkarıp masanın ortasına koydu. Üyeler şaşkınlıkla bakmaktaydı.
"Biliyorsunuz. Aurum sayesinde son zamanlarda teknolojimiz epey gelişti. Bu taçlar sayesinde beyin dalgalarımızı değiştirerek, birbirimizle telepati kurabiliyorduk. Bu cihazı geliştirmek için ruhani liderlerimizin doğaaüstü yetenekleri örnek alındı."
"Enki! Bizim teknolojik cihazlarımızı ilkel insanlara mı verdin."
"Hayır kardeşim. Garip olan şey de bu zaten. Sadece ben tacı takıp boşa mesaj gönderdim. Dünyada büyük bir felaket meydana geleceği ile ilgili."
"Ama bu imkansız. Mesajın alınabilmesi için karşıdakinde de bu taçlardan olması gerekli."
"Biliyorsunuz bilişim güvenliği açısından tüm taçlar kontrol altında. İsterseniz son yılda mesaj gönderdiğim herkese bakabilirsiniz."
Enlil taçtaki programı kurcalayarak neredeyse son üç ayda iletişim kurduğu herkese baktı. Zaten karar birkaç hafta önce verilmişti. Herkes yavaş yavaş bilim adamının neden orada olduğunu anlamıştı. Enlil ondan bir açıklama talep etti.
"Biliyorsunuz bu cihazlar, aslında bu özelliği cihazsız kullanabilen ruhani liderlerimizin yetenekleri taklit etdilerek geliştirildi. Bu durumda ilkel insanların bizim genlerimizi taşıdığını düşünürsek, bizim ruhani liderlerimizin özelliklerini taşıyacak özelliklere sahip bir insan olması olasılığı az da olsa var."
"Ama bu nasıl olur? Onlar hala hayvani güdülere sahip. Yemek yeme, barınma ve üreme gibi basit şeyler düşünebiliyorlar yalnızca."
"Şu an karşılaştığımız bu olay, öyle olmadığının kanıtı majesteleri."
Enki gözlerini kapatıp bir süre o şekilde bekledi. Sonra ayağa kalktı.
"Sayın konsey üyeleri, Birkaç hafta önce kendi yarattığımız ve gezegene zararlı olacağını düşündüğümüz bir ırkı yoketme kararı aldık. Bugün o kadar insandan sadece birkaç kişinin gerçekten mucizevi özelliklere sahip olduğuna şahit olduk. Bugün felaketten kurtulanları öldürürek kararımızı sonuca ulaştırabiliriz. Ya da bu ırka bir şans daha verebiliriz. Ancak bu ırk çoğaldığı zaman, bu mucizevi özelliklere sahip insanlar yine azınlıkta kalacak. Hayvani güdülere sahip bu insanlar daha önce yaşayıp gördüğümüz üzere yiyecek, üreme kısaca kendi çıkarları için birbirini öldürebilir ve nihayetinde bu gezegene zarar verebilirler. Bizden gelen özelliklerinin belki de hiç farkına varamayacaklar. Fakat sadece bir mucize olasılığı için bu ırkın yaşamasına izin verelim mi? Sayın üyeler; kurtulanların öldürülmesini isteyenler?"
Hiç kimse oy vermedi.
"Karar verilmiştir. Kurtulanların yaşamasına izin verildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaradılış
Ciencia FicciónBaşlangıçta tek amacımız gezegenimizi kurtarmak ve özgürlüğümüzü kazanmaktı. Savaşı kazandıktan sonra Aurum metalinin bize sunduğu olanaklar gözümüzü kör etti. Kendi gezegenimiz tükenirken biz gözümüzü başka yıldız sistemlerine çevirdik.