Bacaklarının arasında bir şey hissedince nefesi daha da hızlandı. Bedeni tutkuyla titriyordu. Dizlerinin üstünde durdu, kalçasını kaldırdı tam yanında birinin nefesini hissediyordu.
"Daha hızlı."
İnleme sesi, peşinden bazı hareketlenmeyi getirdi. Ama istediği kadar hızlı değil gibiydi.
Karşısındaki kişi onu çevirdi.
Sırt üstü yatıyordu. Partneri ise üzerine doğru eğilmişti. İki beden birbirine çarpıyordu, en derine doğru ulaşıyordu. Partnerinin dudaklarını yaladı. İkisinin de saçları ıslaktı.
----
Bir dakika, dövme miydi o?
"Ahhh... Bekle." Kalçasındaki hafif hareketler bir anda sıklaşıp hızlanmıştı. O kadar hızlıydı ki gözleri bulanıklaşıyordu. Çenesini sıktı ve boğuk bir sesle inledi.
"Hia lanet olsun, ahh yapma... ahhhhhh!!"
Rahatlatıcı his gelmeden önce yavaş yavaş karşısındaki bedenin görüntüsü bulanıklaşıyordu.
Sarılıyordu!
"Yeter!" Team bir anda gözlerini açıp bağırdı. Bacakları hâlâ titriyordu. Saate göz attı, henüz sabahın beşiydi.
Siktir nasıl bir rüyaydı bu böyle.
Sadece rüyaydı diye kendini rahatlatmak amacıyla kollarını bedenine sardı. Ancak şortundaki ıslaklığa dokununca tuhaf hissetti.
Hia'yı bu şekilde rüyanda görüp hayal ettin, hiç de iyi bir şey değil bu!
Bu sabah Team'e hiç de aydınlık gelmiyordu. Çünkü hava daha aydınlanmadan erkenden kalkıp şortunu yıkamak zorunda kalmıştı. Team yurdunun yanındaki markete girerken esniyordu. Markete girdiğinde ekmek, süt ve patates cipsi alıp sepetine attı.
"Sabah sabah abur cubur mu yiyeceksin?"
Team bir anda irkildi ve yavaşça kendi kendine küfretti. Neden rüyalarına giren bu çocuğu uyanır uyanmaz görmek zorundaydı ki?
Huysuz bir şekilde "Peki, ben de öğleden sonra yerim." dedi.
Win "Çok fazla sodyumlu şeyler almışsın." diye söylendi. Kendi elindeyse iki paket pirinç, haşlanmış tavuk ve orta boy süt şişesi vardı. Ne kadar sağlıklı bir sepeti olduğunu gösteriyordu. "Bugünkü antrenmana gittin mi?" diye sordu.
"Ahh, hımm." Team yüksek sesle cevapladı. Çünkü en başta antrenmana gitmeyi planlıyordu. Ama gördüğü rüyadan sonra, nasıl gidebilirdi ki?
Yüz yüze gelmeye nasıl cesaret edecekti?
İkisi de kasada konuşuyordu. Çünkü sabahın erken saatiydi bu yüzden marketteki tek müşteri onlardı. Kibar kasiyer aldıklarını okuturken, aralarında başka bir konuşma geçmedi. Sanki yeri kazıp içine girmek istercesine, ikisi de kendi ellerini inceliyordu. Team'in girdiği tuhaf ikilem, karşısındakiyle göz göze gelmesini engelliyordu.
Win, Team'in yanında durup telefonuyla oynuyordu. Ona bakarken somurttu. Team'in gözlerinin altına dokunarak "Uykunu alamadın mı?" diye sordu. Gözlerinin altındaki siyah halkalar belirgindi. "Uykunu alamadıysan yüzmeye gitsene. Zaman yönetimini nasıl yapacaksın? Yakında ulusal şampiyonluk yarışları için seçmeler başlayacak." dedi.
Team somurttu, Win'in elini çekti. Bu kadar yakınlaşmak istemiyordu.
"Farkındayım herhâlde, Hia. Babam mısın?" diye cevapladı.
Phawin ise kaşlarını kaldırdı. Team'in kafasına vurdu ve sırıtarak iki yana salladı. Sonunda da yüksek sesle itiraz etti.
"Endişelendiğim için bu kadar dırdır ediyorum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hemp Rope - WinTeam (UWMA)
Genç KurguTayland noveli Until We Meet Again'in ikinci kitabı Hemp Rope - WinTeam çevirisidir. Yazar: LazySheep Çeviri: Feyre