- Bölüm 3 -

207 15 25
                                    

Sonraki birkaç gün kıyametten önceki son yaz mevsimi gibiydi. Bizi bekleyen korkunç yazgıdan habersiz, yeniden aşık hissetmenin verdiği sahte mutluluktan sarhoştuk. Beraber olmanın ne demek olduğunu unutmuşken şimdi dünyada ikimizden başkası yoktu sanki. Karanlık gecelerde yıldızlar bizim için parlıyor, rüzgarlar ferah esintileriyle ruhumuzu kutsuyordu.

Behçet ondan hiç beklenmeyecek bir tavırla, aşk dolu sözcüklerle sevgisini göstermeye çalışıyor beceremediğini fark edince tatlı bir telaş içinde beni mutlu edebilmenin yollarını arıyor; en ufak tebessümümde dünyalar onun olmuş gibi seviniyordu. Yaşadığım sanrıdan sonra psikiyatr hekimimle tekrar görüşmek konusunda büyük bir ihtiyaç hissederken ilgi ve kıymet görmenin verdiği his en etkili ilaç olmuştu. Seviyor ve seviliyordum, bundan daha büyük nimet olamazdı.

Beraber yapmayı çok istediğim Pazar kahvaltısını uyanır uyanmaz hazır buldum. Uzun bir süreden sonra ilk kez böylesine iştahla yemek yiyordum, duyularım hassaslaşmış gibi damağıma değen her lokmanın lezzetinden olağandan fazla haz alıyordum.

Kahvaltı sonunda radyodan romantik ezgili bir piyano dinletisinin yayınlandığı istasyonu açmış, hizmetçi kızın Behçet'in tembihiyle yaptığı çok sevdiğim fıstıklı ballı kurabiyeler eşliğinde antika porselenlerde getirdiği keyif kahvelerimizi yudumlarken, şımarık bir çocuk gibi Behçet'in dizine oturmuş kollarımı boynuna dolamıştım. Kendine has odunsu, bergamot ve meşe yosunu aromalı parfümünün etkileyici kokusu burnuma doluyordu. Ben geriye doğru özenle taradığı nispeten uzamış saçlarıyla oynarken, kırıntılarla dolu masanın üzerinde ısırıp bıraktığım kurabiye tabağının yanındaki gazetesini aldı ve gözlüklerinin üstünden bakarak kabaca göz gezdirdi.

Ön sayfa manşetine kalın koca puntolarla, "87 Memleketin itirazına rağmen Ruslar korkunç bombayı patlattı." başlığı atılmış altına, '50 milyon dinamit kudretinde olan bombanın titreşimleri 67 dakika sürdü.' açıklaması yazılarak Rusya'nın illegal bir nükleer denemesi yaptığının haberi paylaşılmıştı.

"Dünyayı yerle bir etmeden rahat etmeyecekler!" dedi Behçet sıkıntıyla dişlerini sıkıp mırıldanarak. Haberi inceledikten sonra kafasını iki yana sallayarak onaylamayan bir tavırla sayfaları çevirdi.

Ve ikinci sayfada aniden gözüme çarpan Ahu Parlar, artık benim için bir gizemi kalmayıp baktıkça aşağılanma hissettiren gülüşüyle tekrar karşımda, gazetenin köşesindeki oval çerçevesinin içindeydi.

Ani bir tepkiyle Behçet'in dizinden kalkıp, sanki Ahu sararmış saman kağıdının içinden fırlayıp boğazıma yapışacakmışçasına panikle geriye doğru adımladım. Behçet ne olduğuna anlam veremeyerek bir bana bir gazeteye baktı, sonra iç çekerek gazeteyi özensizce kıvırıp masanın üstüne attı.

"Bu kadını aşmalısın artık Nilüfer."

"Ona bu kadar yakınken ulaşamıyor olmak sinirlerime dokunuyor." dedim odanın içinde turlarken. Gül deseni oymalı siyah dresuarın üstünde asılı duran sarmaşıklarla çevrili aynanın önüne geçip solgun cildime baktım. Son günlerde yaşadığım tüm hezeyanlar beni yaşlandırmış gibi hissediyordum. Karanlık halkalı mor gözaltlarım daha mor, cildimi lekeleyen damarlar daha belirgindi sanki.

Behçet arkamdan gelip ellerini belime doladı ve boynuma buz gibi dudaklarıyla öpücük kondurdu. Aynadaki yansımamız yaşam ve ölümün tasvir edildiği gotik romantik bir yağlı boya tablosunu andırıyordu. Düşük omuzlar ve kederli bir suratla matem elbiseleri giymişçesine siyahlara bürünmüş ben; bana tezatla kırık bej tonlarda gömleği, kemikli zayıf suratı, belirgin göz altları ve sert bakışlarıyla ait olduğu ölümden huzursuzlukla dönmüş bir hayalet gibi ensemde duran Behçet. Pencerenin dışından görünen kurumuş kahverengi cansız ağaçlar ve kasvetli gri gökyüzü. Hüzünlü ve ürkütücü atmosfer vardı bu görüntüde.

Felakete Götüren RastlantıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin