"Neler olduğunu anlat, yalvarırım."
Omuz silktim ve buzlu kahvemin pipetini dişlerimin arasında ezdim. "İçmeseydin."
Hyunjin korkarak dudaklarını birbirine bastırdı. "Saçma bir şey yapmadım değil mi?"
Gözlerimi kıstım. "Bilemezsin."
"Al işte." Dedi isyan eder gibi. "Kesin bir şey yaptım."
"Tamam tamam söyleyeceğim." Bir yudum daha alıp onun bana bakan heyecanlı gözlerine baktım. "Sokağa çıkıp pantolonunu indirdin."
Bir an masadaki varlığını unuttuğum Mina gülmeye başlayınca ona yakın olan kulağım çınlamaya başladı. Hala onunla neden arkadaş olduğumuzu sorguluyordum ama arkadaştık işte. Bazen arkadaşları çöpe atamıyordun. Bir şekilde arkadaşlığın sürüyordu. Varlıkları seni rahatsız etse bile.
"Çok acımasızsın." Dedi gülmeye devam ederken Mina, bana doğru bakarak.
"Sen ne yaptığını hatırlıyor musun peki?" Dediğimde gülüşü anında soldu ve gözlerini pörtletti.
"Ne... Ne yapmış olabilirim ki? Instagram'a attığım fotoğrafları sildim."
Gözlerimi kıstım. "Hyunjin'le bir şeyler yaptın."
"Ne?"
"NE?!?!?!?!?!"
Hyunjin bağırdığı için kafenin içindeki herkes bize dönmüştü, Mina elleriyle ağzını kapatmış şok içinde bana bakıyordu kocaman olmuş gözleriyle. Hyunjin'in yüz ifadesi de ondan geri kalır yanı yoktu.
Onlara gülümsedim. "Bunu da siz bulun." Kıkırdamaya başladığımda Mina yerinden kalkıp hesabını ödeyerek kafeyi terk etti.
Hyunjin masaya doğru eğilip bana yaklaşarak, "Bir şey yaptıysak eğer cinsel yönelimimi falan değiştiririm o kız yüzünden, biliyorsun değil mi? Ne olur şaka de. Ne olur..."
"Şaka şaka. Bir şey yapmadınız. Sen sızdın o da fotoğrafını çekti sadece."
Rahatlamış bir şekilde kafasını masaya koydu ve derince soluklandı. "Kime şükrediyoruz?"
"Mina gitti mi?"
Mark'ın sesini duymak beni şaşırtmadı. Kafamı kaldırıp ona bakmama gerek kalmadan o Mina'nın oturduğu yere oturdu elindeki içeceği masaya bırakarak.
"Ben de gidiyorum. Buradan aç çocukları doyurmaya gideceğim daha." Hyunjin telefonunu alıp çıktığında Mark ve ben kalmıştık.
Bardağımdaki kahveyle ilgilenmeye başlayıp Mark'ı göz ardı etmek istemiştim ama bu imkansız gibi görünüyordu çünkü durup bana bakıyor olduğunu görebiliyordum. Pes edip ona baktığımda, bu defa o dudaklarındaki sırıtışla kafasını eğip bardağına döndü.
"Ne oldu?"
Omuz silkti.
"Gidiyorum ben."
"Dur dur." Diyerek bana baktı. "Nereye gidiyorsun?" Şaşkın bir yüz ifadesine sahipti, safça sormuştu.
"Eve gideceğim?"
"Ne yapacaksın evde?"
Kaşlarım havalandı. "Ciddi misin?"
Dudak büküp olağan bir şekilde olumlu anlamda aşağı yukarı kafasını salladı.
"Sapıklara hesap vermiyorum." Kafamı iki yana sallayarak ayaklandım.
Gülmeye başladı. Bu kaşlarımın iyice çatılmasına neden olurken durup onu izledim. Dişleri gözüküyordu ve gözleri iyice kısılmıştı. Omuzları da sarsılıyordu.
"Komik olan ne?"
Cevap vermedi. Ben de yavaşça yerimden kalkıp hesabımı ödeyip gittim.