şu hikayeleri oylayın beni deli etmeyin bak
***
"Yesene kızım."
Annemin bana seslenişiyle dikkatim ancak dağıldı ve tabağıma dönüp bir şeyler yemeye devam ettim.
Sabah kahvaltısını annemle yapmayalı uzun zaman olmuştu ama benim kafam dalgın olmaktan da geri duramıyordu. Tabii ki sinir bozucuydu ancak bu sıralar sakin kişiliğime geri dönmeye çalışıyordum.
"Birazdan çıkacağım masayı toplamadan bırakma sakın, dışarı çıkacaksan da para bırakayım."
"Yok. Film falan izleyeceğim evde." Diye homurdandım annem ayaklanırken. Tabağını toplayıp tezgaha bıraktı ve geri dönüp lavaboya gitti. Kısa süre sonra portmantodan bana seslendi.
"Çıkıyorum ben."
"Görüşürüz." Diye seslendim arkasından kapıyı kapatırken.
Dünden önce gece nöbeti olduğu için dün evdeydi annem. Bugün de normal iş günü olarak devam ediyordu.
Dün uzun zaman sonra erken uyuyup erken kalkmıştım ve dinlenmiş hissediyordum sadece kafamın içindeydi çelişki. Hepsi bu kadardı.
Masayı toplayıp lavaboya giderek dişlerimi fırçalayıp saçlarımı tarayıp tepeden topuz yaptım. Boyayalı günler oluyordu ve rengi akıp açılmıştı artık.
Odamdan telefonumu alıp salona dönerken kapı çaldığı için geri döndüm ve kapıya doğru ilerleyip hızla açtım.
"Günaydın ya."
Mark'ı görmeden önce sesini duydum. Görüş açıma girmesiyle kaşlarımın çatılması bir oldu.
Siyah kot, beyaz tişört, siyah saçlar ve beyaz ten. Bir de ince bir gülüş vardı dudaklarında. Gözleri kısıktı.
"Sen burayı nasıl buldun?"
"Iyi. Güzel buldum. Fena değil."
Gözlerimi devirdim. "Cidden... Ne arıyorsun burada?"
"Seni arıyordum buldum. Içeri girebilir miyim?" Usulca sordu. Gözlerini benden kaçırıp üzerimde gezdirirken utangaç bir hava sezmiştim.
Kapıyı biraz daha aralayıp, "Geç." Diye homurdandığımda tereddütle de olsa içeri geçti.
Bana nereye gitmesi gerektiğini bilmiyor gibi baktığından elimle salonu gösterip ilerlemesi için önden gittim. O da beni peşimden takip etti ve birkaç saniye içinde salonda tekli koltukta ben, büyük koltukta da o oturuyordu.
Kollarımı göğsümde birleştirip ona kısık gözlerle bakmaya başladım. Elleri dizlerinin üzerindeydi ve dik ama rahatsızmış gibi oturuyordu. Gözleri duvarlarda dolanıyor ve etrafı inceliyordu.
"Neden geldin?" Diye sordum kısık bir tonda.
Ağır bir hareketle bana döndü bakışları, dudaklarındaki sırıtış solmamıştı. "Canım sıkılıyordu, hiç kimse benimle oynamadı."
"Komşu amca da topunuzu mu kesti?" Diye sordum hızla.
"Ne?" Kıkırdadı. "Yok şaka yaptım. Ama canım gerçekten sıkıldı."
"Tamam da, beni dışarı falan çıkaracağını düşünüyorsan avucunu yalarsın bak."
"Saçmalama." Diye karşı çıktı. "Ben film falan izleriz diye geldim..." elini arka cebine attı ve DVD kutusu çıkarıp bana uzattığında kaşlarım havalandı.
"Ciddisin."
Kafasını uysalca sallayınca buna şaşırdım. Sakin bir çocuğa dönüşeceği hakkında pek bir fikrim yoktu. Gerçi ona karşı nasıl davranmam gerektiği hakkında da bir fikrim yoktu.
"Istemiyorsan gidebilirim?" Diye kaşlarını kaldırınca dikkatim dağıldı ve uzanıp elindeki kutuyu aldım ve ayaklandım.
"Evden insan kovma gibi bir huyum yok." Diye mırıldanıp televizyon ünitesine ilerledim ve DVD çaları çıkarıp DVD'yi taktım. Pasific Rim diye bir filmdi. Daha önce görmüştüm ama izlediysem de hatırlamıyordum.
Bilerek yapıyordu. Önce emrivaki sonra da gitmekten söz ediyordu. Ama işini biliyordu.