"Bir takım şeyler" 3

3.2K 252 32
                                    

Genç çocuk hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken bir doktor ona sakinleştirici yapmıştı.
Gözleri yavaşça kapanırkende kendisini yatağına geri yatırmışlardı.
Serhat ise olduğu yerde duruyordu, kendisini fazlaca sıkan bedeni ile ayağa kalktı. Etrafındaki insanlar nereye gittiğini sorsa da bir şey demedi, yavaş adımlarla odadan dışarı çıktı. Donuklaşmış bakışları ile hastenedeki lavaboyu aradı, bir süre sonra istediğini bulmuştu.

Kimsenin olmamış olması onu biraz olsun rahatlattı, aynı donuklaşmış bakışlarla aynadaki yansınasına baktı.
Ve kendisine daha fazla bakmayı kaldıramadı, tiksindi kendisinden, boğazında az önce yüzünden kırmızı bir iz vardı.
Kendisine baktıkça sinirleniyordu, elini yumruk yapıp sanki kendisini dövebilirmişcesine aynaya yumruk attı.
Bir çok kez, ayna tuzla buz olmuştu ama o bağırarak, ağlayarak vurmaya devam ediyordu.
"NE YAPTIN SEN?!
SEN NE YAPTIN?! BEN NE YAPTIM?!"
Cümleleri geveleyerek, ve bağırarak söylüyordu. Belki çoğu insan ne dediğini anlamazdı ama o da kendisi ile konuşuyordu ne de olsa.
Ne zaman ki yumruklamayı bıraktı, işte o zaman çöktü yere, sırtını duvara yasladı.
Yüzünü tuttuğu için kanayan ellerindeki kan yüzüne de bulaşmıştı.

Titreyen bedeniyle, kanlanmış gözleriyle, nefret ettiği kendisi ile baş başa kalmıştı. Her şeyi idrak etmeye çalışıyordu, neye sebep olduğunu elbette ki biliyordu.
Öylesine derin bir şeyin altında eziliyordu ki ne yapması gerektiğini en ufak bilmiyordu. Kiminle konuşması gerektiğini, ne söylemesi gerektiğini bilemiyordu.
O lavaboda yere çökmüş kriz geçiriyordu, bütün bedeni ile titriyor ama yine de öne ve arkaya doğru sallanıyordu.

Bu sırada annesi ağlayarak girdi odaya, oda hemen yanına oturup kanayan ellerine baktı.
Oğlunun ellerini elleri arasına almaya çalışsada "Dokunma" diye tepki göstermişti. Anne yine de oğlunu ayağa kaldırıp buradan götürmek istiyordu.
"Anne yapma. Anne git. İlgilenme benimle anne. Oğlunun nasıl bir insan olduğunu görmüyor musun?"
Serhat sertçe ayağa kalktı, bağırarak konuşmaya başladı.
"Ben birinin hayatını kararttım! Anne ben bunu yaptım! Ben ne yapacağım! Anne ben ne yapacağım?!"
Serhat'ta yaralıydı aslında, bütün gücünü harcadığı için, ve hala yaralı olmasına rağmen bağırarak konuştuğu için bir anda nefesi kesildi.
Ellerini göğsüne bastırdı. Nefes almaya çalışıyordu evet, ama istemsizce yapıyordu bunu.

Hatta orada ölse en mutlu insan olurdu belki de. Anne hemen doktor çağırırken Serhat ise gözlerini karanlığa teslim ediyordu.

Baygın bir şekilde bakıyordu genç çocuk, az önce kendisine bunun olmasının sorumlu olduğu kişiyi boğduktan sonra bir an her şey kararmıştı.
Şimdi hastane odasında uyanmıştı.
Donuk bakışlarını tavana dikti, yüzünde kendi yaptığı belli olan tırnak izleriyle doluydu.
Nasıl yaşayacağını düşünüyordu genç, bir daha hiç arkadaşlarıyla futbol oynayamayacak mıydı?
Peki ya hayalleri?
Hayallerine de kavuşamayacak mıydı?

Peki ne uğruna, sadece orada birini kurtarmak istedi diye sonuç ne?
Birine yardım etmek istemesi, pahalıya patlamıştı.
Yine yavaşça süzüldü göz yaşı, sanki o göz yaşı ile hayalleri de aktı.
Öylesine içten ağlıyordu ki, onu gören kişi elbetteki duygulanırdı.
Elbetteki içi ezilirdi, yavaşça doğruldu yataktan.
Sanki orada olacağını düşünürcesine ya da umut edercesine baktı bacağı olması gereken yere.
Dizinden itibaren hiçbir şey yoktu, sol bacağı ise sargılar içerisindeydi. Canı çok yanıyordu ama duygusal acıyı çekmekten ona fırsat kalmamıştı.
Sağ bacağına baktıkça yani daha doğrusu eskiden sağ bacağının olduğu yere baktıkça bütün umutları sönüyordu.
Ne yaşama zevki kalıyordu, ne hayal kurma.
Ne bir şeyi ümit ediyordu, ne hayallerine kavuşacağını düşünüyordu.

Umutsuzca ağlıyordu, annesi yanında olsa da ses çıkarmadan usulca baktı ona.
Bir annenin elinden hiçbir şey gelmiyordu.
Oğlu harap oluyordu, ama o hiçbir şey yapamıyordu.

-Üç gün sonra-

Genç çocuk önündeki yemeğe tiksinerek baktı, hastane yemeklerinden nefret etmesi için kısa süre bile yetmişti.
Zaten annesi önüne zorla koymasa yemek aklına bile gelmezdi ya.
Arada bir kaç lokla alıyor, sonra tiksinti ile geri bırakıyordu.
"Alp yapma oğlum böyle."
"İğrenç."
Alp patlamadan sonra asla kendine gelememişti.
Elbetteki gelemezdi, yürüyemiyordu.
Biliyordu ki, eskisi gibi yürüyemeyecekti.
Biliyordu ki kurduğu hayallerinin hepsi boştu artık.

Alp sinirli bir eda ile gözlerini odada gezdiriyordu.
Bu sırada hastane odasının kapısı usulca açıldı. Yorgun ve bir o kadar da sert bakışlarını gelen insana yöneltti.
Bütün sinirleri gerildi, yerinden doğruldu.
Canavarca bir bakışla bakmaktan kendisini alamamıştı.
"Senin burada ne işin var?!"
Serhat kafasını olabildiğince eğerek içeri girdi.
"Def ol! Git buradan iğrenç insan!"
Serhat titreyen bedeni ile biraz daha içeri girdi.
Alp'in annesi "Bence gitmelisin, onu sinirlendiriyorsun ve bu iyi değil." dedi.
Anneside sinirli ve sertçe bakıyordu.
Ama Serhat onu dinlemedi, sertçe dizlerinin üzerine çöktü.
"B...ben, b...ben böyle zamanlarda konuşamıyorum."
Serhat'ın daha önce korktuğunda kaskatı kesildiğini söylemiştik, aynı şekilde korktuğunda yahut gerildiğinde, üzüldüğünde ne yapacağını bilemezdi.
Böyle durumlarda iki kelimeyi bir araya doğru dürüst getiremezdi.
Heyecan veya korku, sanki onun konuşma yetkisini kaybettirdi.

Şimdi ise kendisini daha fazla anlatmak, neden ve niye sebep olduğunu anlatmak istediyse de konuşamıyordu.
Dizleri üzerinde çökmüş söylemek istediklerini söylemeye çalışıyordu.
Ama böyle durumlarda konuşmak onun için cidden zordu, titreyen çenesine rağmen konuşmaya zorladı kendisini.
"Ö...zür d...dilerim."
Gencin ağzından başka ne çıkan sözler başka ne olabilirdi ki.
Hemen hızla ayağa kalkıp, Alp'in yattığının yanına geldi.
"B-ben hayatımı sana a-adayacağım. B-ben...
B-ben senin h-hizmetçin olacağım. E-elimden..."
Biraz daha konuşacak olsa da suratına atılan bir yumruk bunu durdurdu.
"Neden?!"
"Iıı..."
Daha fazla geriliyordu, bu az önceki kurduğu cümleleri bile kuramaz hale getiriyordu.
"B..."
"Neden ya neden?!"
Alp bir kez daha yumruk atmıştı Serhat'a oturduğu yerden.
Belki o kadar da güçlü yumruklar değildi bunlar ama altındaki soru acıtıyordu.
"Ö..."
Serhat konuşamadı, kaskatı kesildi ve ağlamaya başladı.
Kendi yüzünü elleri arasına alıyordu, tirtir titriyordu.
Bir kaç adım geriledi, yine konuşmaya çalışsada titreyen çenesi buna izin vermedi.
Yere çöktü, dizlerini karnına çekti, kafasınıda gömdü ve hıçkırarak ağlamaya başladı.
Konuşamadığı için kendisine sinirliydi. Ama yine de zorladı ve sessiz çıkan sese rağmen duyulur bir biçimde "Eğer istiyorsan beni öldürebilirsin." dedi.
Alp ise sertçe ve nefret dolu yüz ifadesiyle ona bakıyordu.

🌙

Aşkıhane💕
08.05.2020

"Kendinden nefret eden bir insan, nasıl sevdiği kişi tarafından sevilmek ister ki?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Kendinden nefret eden bir insan, nasıl sevdiği kişi tarafından sevilmek ister ki?"

Özür dilerim •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin