"Bir isim" 8

2.5K 222 78
                                    

Bir hafta sonra

Zaman...
Bazen hızlı geçiyor, bazen yavaş. Bazen acı, bazen tatlı, bazen unutmak, bazen hatırlayış, bazen kendini kaybediş, bazen bir buluş, bazen mutsuzluk, bazen mutluluk.

Aradan geçen bir hafta Serhat'a daha fazla vicdan azabından, daha fazla mutsuzluktan başka bir şey katmamıştı. Bazı şeyleri azalmıştı, mesela kilosu gibi. Doğru dürüst yemek yemiyor, ama sürekli haraket halinde oluyordu. Şu bir hafta içinde, Alp ile öylesine fazla ilgilenmiş, öylesine fazla yanında bulunmuştu ki Alp artık def olup gitmesini istiyordu.

Sürekli yattığı yastığı düzeltiyor, kendisi doğru dürüst yemek yememesine rağmen Alp'in sürekli aç olup olmadığını, canının bir şey isteyip istemediğini, bir şey isteyecek olursa hemen yapacağını söylüyordu. Doktorunun yanına sürekli gidip bilgi alıyordu, ne zaman taburcu olacağını, ne zaman protez takabileceğini soruyordu.

Doktorun dediğine göre bir süre daha hastanede kalması lazımdı, proteze gelince onu hemen takmayacak olduğunu, üç ay sonra olacağını, ve Alp'in bu üç ay boyunca tekerlekli sandalyede kalacağını anlatmıştı.
Serhat, bu süreyi daha fazla kısaltmak istediysede yapabilecek bir şey yoktu, bir süre tekerlekli sandalyeye mahkum olmak zorundaydı.

Serhat bu sabah yine mosmor olmuş gözlerle, yine dağınık saçlarla, yine bükük boynu ile Alp'in odasına gelmişti. Son zamanlarda Alp'in annesi çalışmak zorunda kaldığı için gelemiyordu, ama bunun için kahroluyordu. Yine şu sıralar Serhat'ın ona çok iyi baktığını gördükçe içi biraz daha rahatlıyordu, babasının ise nerede olduğu bilinmiyordu.

Serhat son günlerde yaptığı gibi odanın en uzak köşesine usulca ve ses çıkarmadan oturmuştu. Alp bu saatlerde uyuyor olmasına rağmen erken saatlerde odaya geliyordu.
İstemsizce de bakışları uyuyan Alp'a kayıyordu. Bir melek misali gibi uyuyordu, hatta son zamanlarda asla gülmemesine rağmen uyurken küçük tebessümler ediyordu. Serhat ise bakışlarını bu uyuyan melekten alamıyordu. İstemsizce, alıkoyamadığı bir şekilde bakıyordu ona.

Her ne kadar haksızlık, ona yapılan bir saygısılık, onu kendisinin iğrenç bakışlarına mahkum etmeyi kötü görüyor olsa da o bakışları ondan ayıramıyordu. Yastığa dökülen saçlara, sarkan eline, arada çok hafif tebessüm eden dudaklara, bacağı olmadığı için üzerindeki örtüden belli olan boşluğa, uyanırken hafif kıpırdanışına bakmaktan alamıyordu.

Her ne kadar uyandığında kaşlarını çatıp, neden burada olduğunu sorsa da buraya gelmekten vazgeçmiyordu.
Şimdi yine hastane odasındaydı, uyuyan onu izliyordu. İçinde hissettiği bu duygunun vicdan azabının etkisi olduğunu düşünüyordu. Buna bir anlam yüklemekle de bu yüzden uğraşmıyordu.
Serhat her ne kadar ona yardımcı olsa da, Alp kendisine temas etmesinden kaçınıyordu.
Serhat'ta bunun farkında olduğu için onu rahatsız etmemek adına temasa dikkat ediyordu.

Tıpkı bir elektrik akımı gibi ona dokunmaktan kaçınmaya çalışıyordu, ama yine bir elektrik akımı gibi ona çok hafif yanlışlıkla temas ettiğinde sanki gerçek bir akım bütün vücudunu sarıyordu. Kalbinin kasılmasına, nefesinin kesilmesine, tüylerinin diken diken olmasına engel olamıyordu Serhat.
Şimdi yine onu öylece uzaktan izlerken kalbinin farklı yollara gittiğinden habersizdi. Hiçbir zaman onu, yüzünde tebessümle izleyememişti, ona bakarken her zaman vicdan azabının altında ezilmişti.

Serhat, Alp'i izlerken uyanmaya başladığını anladığında hemen bakışlarını başka yöne vermişti. Alp usulca gözlerini araladığında son bir kaç gündür olduğu gibi o suratı görmüştü ileride.
Serhat'ı gördüğü her dakika kaşları çatılıyor, içini öfke kaplıyordu. Her ne kadar ona acıdığını düşünsede ona olan nefreti bitmiyordu.

Özür dilerim •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin