"Anne ve Oğul" 4

2.8K 255 37
                                    

Serhat'ın annesi Kader, yavaşça yaklaştı ona.
Az önce doktorlar onu kendi odasına getirmiş ve ağlama krizine girdiği için ise sakinleştirici vermişlerdi.
Şimdi uyuyordu, oğlunun harap olmuş suratı onun içini parçalasa da elbetteki bir şey yapamazdı.
Ama bir anne açısından belki de oğlundan en çok ümidini kesenlerden biriydi.

Oğlunun hiçbir zaman bir hayal kuramadığını, hiçbir amacı olmadığını biliyordu.
Onun normal çocuklar gibi olamayacağını, olmadığını daha küçük yaşta belli olmuştu.
Aslında küçük yaşında yaşadığı bazı şeyler yüzünden böyle olmuştu, onunla ne zaman geçmiş hakkında konuşmaya çalışsa asla konuşmazdı Serhat.
Hatta bazen onunla konuşmak kilitli bir kasayı açmaya çalışmak gibiydi.
Zahmetli ve bir o kadar da zor.

Oğlu uyurken odadan yavaşça, sessiz olmaya çalışarak çıktı.
Daha üç gün önce ve bugün de olmak üzere oğlunun iki kere gittiği o odaya gitti.
Kapıyı yavaşça tıklattıktan sonra masum bir çehre ile içeri girdi.
Alp'in annesine başıyla selam verdi.
"Merhaba ben Serhat'ın annesiyim."
Odadaki anne ve oğul kimden bahsettiğini anlamayan bir bakış yolladılar.
Kader "Az önce buraya gelen çocuğun" dedi.
Alp hemen öne atılıp "Beni bu hale getiren kişinin yani?!" Dedi.
Kader evet manasında kafasını sallamıştı, bu sırada Alp'in annesi onun oturmasını istemişti. Kader ise denileni yapıp Alp'in annesinin karşısına oturdu.

"Öncelikle neden geldiğimi merak edeceksinizdir, ama neden sorusunu cevaplamak zorundayım. Biliyorum ki oğlum benim anlatacak olduğum şeyleri asla anlatmayacaktı, yahut anlatamayacaktır."

Kader gayet olgun ve düzgün konuşmuştu. Ama bu sırada Alp gözlerini istemsizce devirmişti.

Alp'in annesi Ayşe ise o konuştukça kafasını evet manasında sallıyor, ne diyeceğini merakla bekliyordu.

"Bakın Serhat'ın ne yaptığını, bazı şeylerin onun suçu olduğunu kesinlikle reddetmiyorum. Ama anlatacağım şeylerden sonra, sadece biraz daha onu anlamanızı istiyorum.
Serhat bana az çok anlattı, ama o benimle fazla konuşmaz, yani aslında o kimseyle konuşmaz ki.
Alp rica etsem o dakikayı senin ağzında da dinleyebilir miyim?"

Alp kısa bir ara yutkundu, oturduğu yerde biraz daha dikleşti.
"Ben, herkesin kaçmaya başladığını hatırlıyorum. Kaçmak ve canlarını kurtarmak.
Ben sadece neden kaçmadığını anlamadım, donmuş gibiydi, robot gibiydi. Dedim ki herhalde şok oldu, kolundan tutarsam onu yürüyebilirim sandım.
Ama o...
O beni itti, neden itti ki beni? Ben sadece onu kurtarmak istemiştim..."
Kaç gündür ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözleri, şimdi bir kez daha ağlıyordu.
Yine aynı cümleyi kullanmıştı. Kurtarmak istemiştim...

"Anlıyorum, nedenini merak ediyorsun? Neden seni itti?
Bakın, Serhat korktuğunda kaskatı kesiliyor, bütün bedenini sanki öyle koruyabilirmişcesine donduruyor. Dişlerini sıkıp, omuzlarını kamburlaştırıp ona korku veren şeyin bir an önce geçmesini diliyor.
Ve o zaman kimsenin kendisine dokunmasına izin vermiyor.
Bir tik gibi, istemsizce itiyor kendisine dokunan elleri. Diyeceksiniz ki nedem?"

Kader derin bir nefes aldı, dudaklarını yalayarak ve gözlerinin dolduğunu hissederek başladı.

"Biz zengin bir aileden geliyoruz, eşimde bende zengin iş adamlarının tek çocuklarıyız.
Serhat ise yedi yaşlarındayken, sırf para için kaçırılmıştı.
Elbetteki bizi tanıyorlardı, zengin olduğumuzu, oğlumuz için her şeyi yapabileceğimizi biliyorlardı.
Sırf bu yüzden de daha o zamanlar yedi yaşında olan Serhat'ımı aldılar benden.
Tam iki hafta ulaşamadık ona, bizi arıyorlardı, parayı bırakıyorduk ama oğlumuza ulaşamıyorduk. Polisle her yeri arıyorduk ama bulamıyorduk.
İki hafta boyunca ona tam olarak ne yaptılar hiçbir zaman anlatmadı.
Sadece kendisine söylenen bazı cümleleri söylemişti.
'Haraket edersen ölürsün'
'Ağlarsan ölürsün'
'Kaçmaya çalışırsan ölürsün'
'Korktuğunu belli edersen ölürsün'
'Annenide babanıda öldürürüm.'

Küçücük bir çocuğa bunları söylemişlerdi, hemde defalarca...
Böyle bir durumda karşılan küçük bir çocuk ne yapar peki?
Kaskatı kesilir.
Dişlerini sıkıp, omuzlarını kamburlaştırır.
Belki orada ona daha bambaşka şeylerde yaptılar, kendisine dokundurmamasının sebebi budur belki de.
Anlatmadı, hiçbir zaman anlatmadı. Hep sustu, defalarca yalvardım ona, büyüdüğünde de hala küçükken de. Ama asla anlatmadı.
İki hafta sonra oğluma kavuştuğumda doğal olarak çok değişmişti.
Ama iyileşeceğini düşündüm, en iyi psikologlar buldum ona, ama zerre işe yaramadı.
Serhat daha yedi yaşındayken ne amaç uğruna kaçırıldığını anlamıştı.
Para için.
Hep nefret etti paradan, zenginlikler içinde olmamıza rağmen asla kendisine doğru dürüst bir telefon almadı.
Ona ulaşmak için telefon aldıysakta asla kabul etmedi, ancak aldığı tuşlu telefonu kulladı.
Paradan nefret ediyordu, biz almadıkça asla kendisine yeni bir kıyafet almıyordu.
Arabalarımız olmasına rağmen hiçbir yere onlarla gitmiyordu. Hiçbiri güzel gelmedi ona, paradan da, zenginlik işi olan her şeyden nefret etti.
Ona verdiğimiz harçlıkları hiç kullanmıyordu, böyle anlatınca belki cimri gibi oldu ama asla öyle değildi.
Ona verdiğimiz harçlıkları odasında bir köşeye fırlatır atardı, ayda bir o parayı alır ya sadaka kutularına yada ihtiyaç sahiplerine verirdi.
Paradan da, para harcamaktan da nefret ediyordu.
Parada demezdi zaten ona, o şey yahut o madde falan derdi.
Bunun uğruna kaçırıldım ama ben ondan nefret ediyorum diyordu sanki. Hep minik şeylerin hastasıydı, onu lüks bir tatile götürdüğümüzde asla mutlu olmazdı ama akşamları beraber muhabbet ederek yediğimiz çekirdekte en mutlusu o olurdu.
Hiçbir hayali olmadığını, öylece yaşadığını biliyordum.
Aslında ben galiba o kaçırıldığı vakit anneliğimi kaybettim. Bazen çok uzak oldum ona, korktuğunda dokunamadım ona, sarılamadım.
Bazı arkadaşları ona korku şakası yaptığında o saatlerce etkisinden çıkamazdı, bedeni tirtir titredi, hüngür hüngür ağlardı.
O dakikalarda ise asla donulmasına izin vermezdi. Ve iterdi.
Korktuğunda böyle oluyordu.
İşte bütün hikaye bu.
Bunu Serhat'ın asla anlatamayacağını biliyorum, bu yüzden anlatmam gerekiyordu.
Yaptığı şeyi örtmez, yahut onu suçsuz da yapmaz. Alp, senden tek bir şey istiyorum.
Hayatını sana yardımcı olarak geçirmesine izin ver.
Hizmetçi denirse yada her neyse. Ben bu saatten sonra oğlumu kazanamayacağımı biliyorum, senden tek istediğim ona bir amaç vermen, seninle ilgilenmek...
Öyle büyük bir vicdan azabının altında eziliyor ki, sen daha fazla bir amaç vermezsen ona biliyorum ki onu kaybedeceğim. O kendisine bir şey yapacak ve ben bunu engelleyemeceğim..."

Kader hıçkırdı, göz yaşlarını usulca sildi yanaklarından. Bu sırada Ayşe de aynı şekilde ağlıyordu.
Alp ise donuklaşmıştı, yine de başına gelenlerin hepsinin sorunlusunu o görmeye devam ediyordu. Elbetteki böyle düşünmekten vazgeçmeyecekti. Gerçi kimsede onu böyle bir düşünceden vazgeçirmeye çalışmıyordu.
Kader artık oğlundan daha fazlasını beklemiyordu, bekleyemezdi.
Biliyordu ki onun için artık umudu kesme vakti.
Bir anne oğlu üzerinde olan hayallerini çekmişti, Kader biliyordu ki oğlu bir nevi ölmüştü...

🌙

Aşkıhane💕
08.05.2020

"Bir annenin oğlu ellerinden kayıp gitmişti, ve bir anne oğlu üzerine olan hayallerini çekmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Bir annenin oğlu ellerinden kayıp gitmişti, ve bir anne oğlu üzerine olan hayallerini çekmişti..."

Özür dilerim •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin