"Başkalarının bedeli" 24

2K 172 39
                                    

Yürümekten bitmiş vücudunu zorluklarla getirdi eve, elleri ağrıyan başındaydı. Yorgunluğu bütün bedenini sarmışken kendisini odasında, halının üstünde buldu. Öylece yere oturmuştu.

Düşünceler içinde boğuluyordu. Çoğu kere nefes alamıyor gibi hissediyor ve delirmeye başladığını düşünüyordu.

Onu sokak sokak, mahalle mahalle araması hiçbir işe yaramamıştı. Yoktu...
Hiçbir yerde yoktu ve hiçbir şekilde nerede olduğunu bilmiyordu.
Tam anlamıyla delirecek gibi hissediyordu.

Şimdi duvarın köşesine doğru gitmiş ve bedenini köşeye sığdırmaya çalışıyordu. Elleri dizlerindeydi ve artık öylece duruyordu. Tıpkı ölü gibi...

O olmadan ne kadarda eksik hissediyordu kendisini, o olmadan ne kadar boş geliyordu her şey...

Ruhu sökülüp alınmış gibiydi, buz gibi hissediyordu. Ve kendisini ısıtabilecek şey ise onun kollarıydı. Sımsıkı sardığı, bazen öylece kollarını kenetleyip çıkmasına izin vermediği gibi...

Bir anda saçlarına öpücükler kondurduğu, alnını alnına yasladığı, gece gizlice yanına geldiği sevdiği öylece kaybolmuştu. Üşüyordu ve bu ruhunun üşümeseydi.

Bir parçası eksik gibi değildi aslında, o tümüyle eksik hissediyordu artık.

Yapbozdaki bir parça kaybolmuş gibi değildi, sanki artık yapboz yoktu. Eksik değil, yok...
Bütün bedenini odasındaki duvara sıkıştırmaya çalışıyordu. Küçülmek istiyordu belki de...

Gözlerinden artık yaşlar dökülmüyordu, başı da aşırı derecede ağrıyordu. Uyumaya ve dinlenemeye ihtiyacı vardı ama yanında Serhat olmadan uyumayı reddiyordu. Ona sarılmadan uyumanın ne anlamı vardı. Burnunu saçlarında gezdirip kokusunu içine çekmeden uyabilir miydi ki? Serhat'ın alnına küçük bir öpücük kondurmadan yatabilir miydi yatağa?
Yatamazdı....
Yatmıyordu...

Sıktığı dişlerini gevşettiğinde ne kadarda kaskatı durduğunun farkına vardı. O sırada protez bacağına göz attı. Yutkunup fısıltı tarzında konuştu. "Eğer seni geri getirebilecekse yemin ederim diğer bacağımıda vermeye razı olurum."

Ne Serhat onu duydu, ne de Alp onunla böyle konuşmaktan vazgeçti.

İstemsizce ellerini hava kaldırmaya başladı. Gökyüzünden bir şey düşüyor da onu yakalacakmış gibi tuttu ellerini. Ama hayır, bir şeyi yakalamak için değildi bu havaya kaldırış. Dua etmek içindi.
Titrek dudağıyla, yorgunluktan bitmiş bedeniyle, odanın duvarının köşesinde, kelimeler boğazında dizilirken öylece dua etti.

Serhat'a geri kavuşmak, onu bulmak için...

Başkasının suçlarının bedelini ödemek...
İşlemediğin bir suç için hapse girmek gibi...
Birileri suçlar işlemişti, birileri birilerine kötü davranmıştı, birileri fazla para düşkünüydü, birileri kötüydü ama bu odada demir bir boruya bağlı olan kendisiydi.

Yaklaşık iki saat önce yere damlamış olan kanlar kendisindi.

Para diye düşündü.
Kendisi ölesiye bu maddeden nefret ederken neden bazı insanlar delicesine onun kölesi olurlardı ki?
Evet, bir ihtiyaçtı! Ama efendi olacak bir şey değildi.
Evet gerekliydi! Ama kölesi olmaları gerekmezdi.

Yada onu delicesine sevip küçük çocukları da kaçırmamaları gerekirdi.
Aslında para her zaman tam olarak bir çözüm değildi.
Her zaman mutluluk getirmezdi.
Her zaman güzel şeyler olmazdı.
Her zaman huzuru vaat edemezdi.
Her zaman tebessümlere sebep olmazdı. Hatta para bazen sizi demir bir boruya bağlayabilirdi. Ne kadar nefret edersen et, onun köleleri tarafından yine kaçırılıyordunuz.

Özür dilerim •bxb•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin