Sonsuzluk, bir gün ve daha bir sürü şey.
Her huzurlu anın içinde gelişen küçük hınzır bir huzursuzluk vardır. Bir kaygı çepeçevre sarar anın parçalarını ve içten içe şöyle deriz.
'ya her şey mahvolursa?'
'ya kendimi kandırıyorsam?'
'ya bilmediğim şeyler varsa?'
Mutluluğun o kekre tadı yavaşça kaybolur ve durağanlaşan ifadelerinize; bir anlık da olsa, bedeninizden çıkıp bakarsanız görürsünüz aslında hiç yüzleşemediğiniz onca kaygınızı. İnsanların zayıf anlarının acıyla boğuştukları o zamana ait olduğunu düşünmüyorum. Bizler mutluluğumuzu kaybetmemek için gözlerimizi bağlayabilir, iç sesimizi susturabiliriz. Acı çekerkense her şey berraklaşır ve siz kendinizden öte olursunuz.
Chan'in yanına giderken huzurlu muydum, onca kaygıyı geri plana mı atıyordum bilmiyorum. Tek istediğim o an ona ulaşmak ve aslında beni kıran şeyle yüzleşmekti.
Apartman kapısından çıkarken onun da karşı kaldırımda Changbin'in penceresinin önünde yere çöktüğünü gördüm.
Adım seslerime karşılık sarsakça ayağa kalkıp bana döndü.
"Camını taşlamak istemedim." dedi. Mahçupça gelen sesine karşılık yüzündeki muzip sırıtma Chan'in içinde gördüğüm o tezat kişiliği yansıtıyordu sanki.
"Benim odam değildi zaten." dedim gülerek.
Aramızda bir gölgelik uzaklık vardı. Ne o bana yaklaşıyordu ne de ben ona. Benim sebebim belliydi. Yanmak istemedim. Saatler öncesini düşününce ben; yanmak istemedim.
Bir süre yüzüme bakıp tereddütle yanıma geldi. Adımlarındaki armoni ağlamak istememe sebep oluyordu.
Önümde durup yine aynı ifadesizlikle yüzüme bakmaya başladı. Bunun devamını biliyordum.
Sıcak nefesi yüzümü arşınlarken Chan beni tekrar öptü. Derince.
Omuzlarıma tutunurken öpücüğü iyice derinleştirdi ve bu sefer pelte olan ben değil de oydu sanki. Kollarımla onu sararken ağırlığını iyice üstümde hissettim. Nefeslenmeme izin vermiyor her geri çekildiğimde tüm hücreleriyle tekrar istila ediyordu beni. Pes edip bu küçük çekişmeyi onun kazanmasına izin verdim. O bana iyice sokulup kollarıma kendini bıraktığında ancak ayrılabildik.
Yüzünü boynuma gömüp iyice küçüldü. Sanki saklanmak istediği bir şey vardı da ben onun küçük tavan arasıydım. Burnumu yüzümü okşayan sarı tutamlara gömdüm. Rolleri değişmiş gibiydik. O cesur vurdumduymaz hallerini kafede bırakmış geriye sadece bu kollarımdaki savunmasız küçük çocuk kalmış gibiydi. Şikayetçi değildim. Bir şekilde onun tüm halleri hoşuma gidiyordu ve ben bu durumdan şikayetçi değildim.
Her saniyesini zihnimde kitlediğim bir süre sonunda Chan yavaşça geri çekti kendini.
"Üzgünüm." dedi elleri hala omuzlarımdaydı.
"Seni öylece orada bırakmamalıydım."
"Evet." dedim hüzünle. Gözlerimiz buluştu yanıtımla ve size yemin ederim Chan'in titrediğini gördüm.
"Orospu çocuğunun tekiyim." dedi gülerek.
Kollarımın arasından tamamen çıkmıştı ve soğukluk normalden çok daha fazla titrememe sebep oluyordu.
"Eh," dedim onun açtığı arayı kapatıp bu sefer ben onu sarmaladım.
"Bana sunacağın sebeplere göre değişir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eternity and a day. chanlix
Fanfiction-Yarın ne kadar sürer diye sormuştum, hatırladın mı? -Sonsuzluk ve bir gün kadar. [chanlix]