Lonely shade of blue.

1.2K 269 24
                                    

İtiraflar  kuşkular ve daha bir sürü şey.

Defalarca sorgulayıp, düşünüp ulaştığımız onca inanç gün gelir ufacık bir soru işareti ile yerle bir olur. Yerine geçen fikrin de kaderi belirsizdir. Bir başka soru işareti en yerleşmiş fikirlerinizi, inançlarınızı, arzularınızı çok eski, kadim, unutulmaya yüz tutmuş hale getirir. Oysaki onu keşfedene kadar çok yol almış kendi kendimize yanmış, olgunlaşmışızdır. Yaptıklarımız boşa gitmiş gibi olur. Yaşadığımız o güçlü içsel sanrılar, sarsıntılar ve çöküşler, ne içindir? Boşa gibi görünse de bazen yanlışlar bize ilk anda, ilk adımda ulaşacağımız çoğu doğrudan daha çok şey katar.

İnsanlara karşı hiç önyargı beslemediğimi -açık fikirli olduğumu- sanan ben Chan'le tanıştıktan sonra onca önyargı içinde boğulup kaldım. Ama bu sapmalarım, kendimi kandırmalarımın yerle bir oluşu bana hiç yabancı değildi. Böyle olmak kendime ait hissetiriyordu ve yaptığım yanlışlar, hislerimi, ona olan hislerimi, Chan'a olan hislerimi kamçılıyor; yoğunlaştırıyordu.

Sabahım dünün verdiği sıcak bir duygu sarhoşluğuyla başladı. Changbin'in dediklerinden sonra yine düşünüp düşünüp kendimi yer, uyuyamam sanıyordum ama aksine deliksiz bir uykuyla buluşmuştum gece.

Saate baktıktan sonra teori dersine bir saat kaldığını fark ettim. Kahvaltı yapmadan sadece hazırlanıp çıkarsam yetişebilirdim.

Üstümü değiştirip hemen salona geçtim. Yemek masasında bıraktığım birkaç kitabı çantaya atarken Changbin de odasında çıkıp paytak paytak yanıma geldi.

Onunla tanışmıyorken çoğu kişiyle arası iyi olsa da arkadaş ortamından dolayı bazen  burnu havada biri gibi gelirdi. Fakat şimdi karşımda boş bakışları ve şişmiş suratıyla o kadar sevimli duruyordu ki kendimi sırıtmaktan alıkoyamadım.

"Ne gülüyorsun boş boş öyle yüzüme? Günaydın." dedi hafif bir sinirle. Çatık kaşları yüzünden şişmiş gözleri iyice yok olmuştu.

Yanaklarını sıkıp;

"Günaydın Sunbae." dedim. Yaptığım hareketle ağzının içinden gülmüş ve kendini geri çekmişti. Sonra bakışları çantama ve kitaplarıma gitti.

"Okula mı gideceksin bugün?" dedi hayal kırıklığıyla.

"Ben de birliği vakit geçiririz diye düşünmüştüm."

"Bugün teori dersim var." dedim şirince gülümseyerek. Cidden birlikte biraz vakit geçirsek iyi olabilirdi. Artık ev arkadaşıydık sonuçta. Birbirimize alışmamız lazımdı.

Changbin anladığını belirtircesine başını salladı.

Çantamı alıp kapıya doğru geçerken aklıma gelen fikirle duraksayıp Changbin'e döndüm.

"Akşam bir şeyler yapmaya ne dersin? Derslerim bitince direkt eve gelirim." dedim. Teklifimi düşünmeye başladığı yüzünden belli oluyordu. Hafifçe kaşlarını çattı.

"Akşam pub'a gidecektim aslında. Birlikte gitmek ister misin?" dedi beklenti içinde duruyordu. Alkole çok dayanıklı değildim ama başka bir şeyler içebilirdim. Sohbet de ederdik.

"Tamamdır o zaman öyle yapalım." dedim ve vedalaştıktan sonra okula geçtim.

Fakülteye girerken gözüm eski amfi tiyatroya kaydı. Midemden yükselen sıcak hisle gülümsedim. Kafamın içinden anılar silsilesi hızla geçerken omzuma çarpılmasıyla dengemi kaybedip okulun girişindeki sütunlara yaslandım. Refleksle kafamı kaldırdığımda bana pis pis gülen Minho'yu gördüm.

"Derse yetişmek gibi bir kaygın yok sanırım." dedi sırıtmaya devam ederken.

"Senin de dersi geçmek gibi bir kaygın yok sanırım." dedim hafif alayla. Biraz bozulur gibi olsa da elini sağlam kalmış omzuma atıp fakülte binasına sürükledi.

"Sıra arkadaşı olduk işte fena mı?" dedi sanki sıra arkadaşı kurumu hala varmışçasına.

Abartılı mimiklerine karışıklık verip gülerek başımı salladım.

"Aslında seninle bir şey konuşacaktım." dedi ciddileşerek. Onun ciddileşmesiyle ben de gerilmiştim.

Yüzünü görmek için kolunun altından çıkıp karşısına geçtim. Yüzüne nasıl baktığımı bilmiyordum ama çok da olumlu değildim sanırsam.

"Aslında Jisung seninle konuşmayı planlıyordu ama onun bir suçu olmadığı için benim konuşmam daha mantıklı." dedi.

"Jisung'la uzun süredir sevgiliyiz ve bunun bilinmesini istemediğim için onu da baskılıyordum." dedi.

Donup kalmıştım. Aralarında bir şeyler olduğunu biliyordum. Görmüştüm hatta ama sevgili olduklarını düşünmemiştim hiç. Aklıma gelen şeyle duvara bakmaktan vazgeçip Minho'ya döndüm.

"Jisung seninle mi kalıyor yani?"

Sevgilimle kalıyorum dediğinde de yalan söylüyor sanmıştım.

"Evet, evet benimle kalıyor." dedi. Gülümsemeye çalışıyordu.

İçimden yükselen bir sinir dalgasıyla yüzümün ısındığını hissettim. Jisung'a değildi sinirim. Sinirliydim çünkü en yakın arkadaşım dediğim kişinin hiçbir şeyini bilmediğimi fark etmiştim. Bunu umursamıyor aramızdaki ilişkinin böyle olduğunu sanıyordum. Ama bir üçüncü kişinin bunun sebebi olduğunu bilmek beni sinirlendirmişti. Jisung'un üzgün ve mutsuz olduğunu anlar kafamın içine doluşuyor ne olduğunu sorduğumda "evde problemlerim var" demeleri anlam buluyordu. Arkadaştık ama hiçbir derdini bilmediğim birine karşı cidden arkadaş mıydım?

Sinirle Minho'ya baktım.

"Dersten sonra jisung'la konuşacağım." deyip arkamı döndüm. Minho kolumdan yakalayıp kendine çevirdi.

"Bu benim hatam Jisung'a yüklenme." dedi. Anlamsızca yüzüne baktım. Minho'nun garip biri olduğunu herkes bilirdi ama salak gibi davranması yeni bir şeydi.

"Tabii ki senin hatan." dedim sakince. Minho şaşkınca bana baktı ve ben de o sırada kolumu çektim.

"Şimdi farkediyorum ki bu kararın yüzünden Jisung en ufak sorununu bile anlatamaz hale geldi." dedim.

Minho'nun gülmediği nadir anlar olurdu. Bu da o anlardan biriydi. Sebebi ne benim dediklerim ne de spontane gelen itiraftı. Sebebi ikimizin de yeni fark ettiği suçluluktu. İkimiz de bir şekilde Jisung'u yalnızlığa itmiştik ve bununla yüzleşmemiz gerekiyordu.

eternity and a day. chanlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin