Vedalar, vedalar ve daha bir sürü şey.
Bir ayrılığın sonu nasıl olmalı diye düşündüm hep. Nasıl bir son yakışır bir ayrılığa. O kadar çok ayrılık yaşamıştım ki tüm hayatımda artık her seferinde yeni bir veda bulmam gerekiyordu. Bir hoşçakalın bir elvedanın her bir türünü tatmış gibiydim. Saatlik ayrılıkları, yıllık ve ömürlük ayrılıkları öğrendim tüm hayatımda.
Nasıl kederlenmeli mesela? Ya da kederlenmeli mi insan her ayrılıkta.
Ben bu sefer kederlenmeyeceğim sanırım. Ya da öyle tatlı bir keder ki ayrılık, sabaha kadar iyi geceler dileyeceğim artık.
Günün ışıkları Felix ve benim yüzüme vururken aklımdan geçen tek şey bir ayrılık.
Hayır.
Yanlış anlamayın beni.
Felix'ten ayrılmam söz konusu bile olamaz. Öyle çok yol katettik ki onunla; öyle çok sevdim ki onu, kalbim olmadan yaşayamam artık.
Bencilce ya da değil. Çok uzun süre insanlar için yaşadım. Sevdikleri şeyleri oynamaya çalıştım. Ama artık olmak istediğim kişi gibi yaşayacağım.
Nerede olduğu ya da nasıl olduğunun bir önemi yok. Çünkü insan sevince bir kere içinde taşıdıkları ona ev oluyormuş bunu öğrendim.
Felix yüzünü boynuma daha çok gömerken gözlerimdeki yanmayı yok saymaya çalıştım.
Basit bir huzur için bile defalarca kere çabalamamız gerekiyordu. Hayat basitti ama kolay olmayan onca şeyi vardı.
O kadar huzurluydum ki. Felix yanımdaydı, sevdiklerim güvendeydi. Basitti. Mutluydum.
"Erken uyanmışsın." dedi Felix elleriyle alnıma düşen saçlarımı tarayıp.
Hiç uyumamıştım ki. Öğlene doğru ikimiz de yatmaya karar vermiş ve okulu asmıştık. Felix için gitmediğim o kadar çok ders birikmişti ki. Hiçbir pişmanlığım yoktu.
Ellerim güzel yüzündeki çillere gitti. Yıldızlar tükürmüştü o güzel yüzüne. Sanki her bir çili ışıldıyordu.
"Ne güzelsin sen." dedim kendimi tutamayarak. Ne güzeldi Felix.
Öyle güzeldi ki çoğu zaman öylece ona baka kalıyordum. Bana kızdığında bile canım yandığında bile öylece bakıyordum ona.
Bazen kendimi görüyor gibi oluyordum. İçim titriyordu. Bedenim diyordu ki Christopher senin yasemin çayına ihtiyacın var.
"Deme şöyle." dedi Felix gülerek yataktan kalkarken.
Islak saçları kurumuş şiş gözleri inmişti.
Odanın kapısını açarken;
"Yasemin çayı?" dedi.
Gülerek onayladım onu. Yasemin çayı.
Arkasından kalkıp onu takip ettim.
Aklımdaki teklife ne der bilmiyordum. Ama o kadar çok yorulmuştum ki; her şey yoluna girse bile sanki bu şehirde nefes alamıyordum.
"Felix." dedim beline ellerimi yaslarken.
Burnum saçlarındaydı. Nefes alıyordum uzun zaman sonra.
"Chan." dedi gülerek.
"Gidelim." dedim dümdüz. Başka nasıl istenirdi bir veda bilmiyordum çünkü.
Hareket eden elleri durdu önce. Yavaşça bana dönüp yüzlerimizi hizaladı.
"Nereye? Ne zaman?" dedi merakla. Güzel gözleri kocaman olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eternity and a day. chanlix
Fanfiction-Yarın ne kadar sürer diye sormuştum, hatırladın mı? -Sonsuzluk ve bir gün kadar. [chanlix]