Vedalar sorular ve daha bir sürü şey.
Bilincimin hiç tam anlamıyla kaybolduğu bir an yaşamadım. Her seferinde, yaşadığım her yoğunlukta odağımda kalan bir dokunuş bir his bir koku bir görsel vardı.
O anda yakaladığım tüm anlamları o ufak bağlantıya yükler zihnimin derinliklerine kazır ve tekrar oynatırdım zihnimde.
Chan beni o saçma dans pistinde öptüğünde odağım olacak şeyi bir türlü bulamadım. Dudaklarım üzerindeki baskısı mıydı saklamak istediğim ya da dışarıdan geleli çok olmadığı için ne zaman ezberlediğimi dahi bilmediğim kokusuna karışan soğuk muydu? Yoksa sanki kaçmamdan korkuyormuşçasına tuttuğu bileklerimdeki ellerini mi kazımak istiyordum zihnime. O kadar çok şey vardı ki onda -hoşuma giden başımı döndüren- .
Aramızdaki his yoğunlaşmaya başlarken Chan'in geri çekilmesiyle zihnim kendimi toparladı. Çok fazla uzaklaşmadan yüzümü turlayan gözleri gözlerimle kesiştiğinde gördüğüm o ayık ifade düzensiz atan kalbimi iyice bozdu.
Chan kendindeydi. Zihni hisleri algıları her şeyi açıktı. Neden sarhoş olduğunu düşündüm bilmiyordum. Bir an için eşit şartlarda olalım istedim belki de.
Bende biraz daha uzaklaşıp el bileklerimi bıraktı. Dengesini sağlayamayan bedenim o uzaklaştıkça isyan ediyor fakat devrilmemek için verdiğim çaba boşa çıkmıyordu. Neden bilmiyorum o an karşısında dimdik durmak istedim. Savaşçı yanım garip durumlarda ortaya çıkıyordu.
"Beren kaymış." dedi sonunda.
El yordamıyla terlemiş kahküllerimi düzeltip beremi geriye doğru itti.
Odağım yüzünden ayrılmıyor ne hissettiğini anlamak için her mimiğine dikkat kesiliyordum.
O ise her şey normalmişçesine -ki bence kesinlikle normal değildi- rutin bir konuşma içerisine girmeye çalışıyordu.
Anlık gelen bir öfkeyle bir adım geri çekildim.
İstemsizce yaptığım bu hareketle ilk defa dikkatini çekmiştim. O duygulardan arınmış yüzünün çatladığını gördüm. Endişe gibiydi hisleri. Onun hisleri miydi gerçi bu gördüklerim emin değildim. Bir miktar karışmıştık birbirimize ben fark etmeden.
"Felix." dedi usulca.
Kollarımdan tutup masaların olduğu yere doğru çekti beni. Savaşçı yanım sükut içindeydi. Sağ omzumu kalbine doğru dayadı ve ben eski oturduğumuz yeri gözlerimle işaretlerken Chan mesajı alıp beni biraz da o tarafa taşıdı.
"Felix." dedi tekrar yanıma oturduktan sonra.
Cevap vermedim. Endişeli yüzünü gördükten sonra sinirim geçmişti lakin ne demem gerektiğini de bilmiyordum.
Yüzümü görebilmek için üzerime doğru eğildi. Bakışlarına yakalandığımda karşılık verdim fakat alkolden dolayı odağım şaşıyordu ve şaşı bakmaya başlamıştım.
"Çocuk gibisin." Zarifçe güldü sözlerine ek olarak.
"Herkes de bunu diyor bu aralar." dedim kelimeler ağzıma dolanırken.
"Kim diyor ki başka?"
Sesi yüksek değildi. Sanki beni korkutmak istemiyorcasına yumuşak ve yoğundu.
"Kim olacak Changbin herhalde." dedim kafamı geriye atarak. Ense boşluğuma kolu denk gelince anladım bana sokulduğunu.
Yüzlerimizin arasında santimler vardı. Nefesini hissediyordum her zerremde. Göz kapaklarım kendiliğinden kapandı. Burnunu kahküllerimde gezdirmeye başlayınca huysuzca kıpırdandım yerimde. Terli saçlarım onu rahatsız ediyor gibi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eternity and a day. chanlix
Fanfic-Yarın ne kadar sürer diye sormuştum, hatırladın mı? -Sonsuzluk ve bir gün kadar. [chanlix]