Chapter 19

400 26 12
                                    

Benim için önemli olan bir okurum @ErvarveydaEr

İlahi bakış açısı

"Sang-ho ile görüşmek istiyorum."

Hemen söze atıldım.

"Ne söylemek istiyorsan bana söyle, ben iletirim."

"Senin de bilmediğin şeyler var. Şimdi git bana patronunu getir."

"Önce şu emir cümleni bir düzelt kimse bana emir veremez."

"Sen kendini, kendi gözünde fazla büyütmüşsün. Sonuçta sen sadece bir emir kulusun. Sang-ho'nun ne kadar pis işi varsa sen yapıyorsun şimdi de gelmiş bana yok kimseden emir almam, yok bana kimse emir vermez deme. İnandırıcılığını kaybediyorsun. "

Dayanamayıp yumruğumu havaya kaldırdığımda arkadan gelen sesle donup kalmıştım.

"Jennie sen çıkabilirsin."

Şaşkınlıkla büyümüş gözlerimle arkama döndüm. Müdür Sang-ho bana bakıyordu. Reddetmek için söze başladım.

"Ama-"

Sözümü kesip devam etti.

"Sana çık dedim."

Ne oluyordu burada? Hırsla odadan çıkıp kapıyı çarptım. Ayaklarımı yere vura vura ilerledim daha sonra ise merakıma yenik düşüp parmak uçlarımda kapıya yanaştım ve kulağımı kapıya dayadım. Başlarda duyamasam da kendimi kapıya daha çok yaslayıp yoğunlaşınca sesler boğuk da olsa kulağıma ulaştı.

"Neden yaptın bunu?"

Seulgi'nin gelen ağlamaklı sesiyle içeride konuşulan konuyu iyice merak etmeye başladım.

"Neden ailemi elimden aldın?"

"Ne cevap vermemi bekliyorsun? Ölmeleri gerekiyordu ve öldüler."

Duyduklarımla dona kalmıştım. İlk defa bu yüzüyle karşı karşıya geliyordum. Tamam otoriter biriydi ama her daim şefkatli, merhametli biriydi.

İçeriden yükselen bağırış sesiyle yerimde irkildim.

"Ne istedin onlardan? Ne yaptılar sana? Hadi... hadi babamın düşmanıydın onu öldürdün anladım."

Bir süre durdu, bunu söylemenin bile onun için ne kadar zor olduğunu aldığı derin nefesler ve ağlamaklı sesinden belli oluyordu.

" Kardeşimden, annemden ne istedin?"

Bunu derken sesi kısık çıkmıştı. Benim bile içim acımıştı. Ben ki annesini kaybetmenin ne demek olduğunu bilirken bu kız tüm ailesini kaybetmişti. Sadece şaşkınlıkla öğrendiklerimi hazmetmeye çalışıyordum. Ama bir sebebi olmalıydı. Durduk yere Müdür Sang-ho kimseye zarar vermezdi. Bir süre bekledim içeriden cevap gelmesini. Ama cevap gelmiyordu. Bir süre sonra Müdür Sang-ho konuşmaya başladı.

"Annen yanlış adamı şeçti. Ve seçiminin kefaretini ödedi."

Şok olmuş bir şekilde duyduklarımı sindirmeye çalıştım. İçeriden Seulgi'nin artık alışmış olduğum bağırış sesi geldi.

"Şerefsiz. İçeride seni baba gözüyle gören insanlar senin sırf bir kadın seni seçmedi diye kadını ve ailesini katlettiğini biliyor mu?"

"Ne sanıyorsun öğrendikleri zaman ne diyebilirler ki, onlar sadece bana çalışan kendim özellikle yetiştirdiğim yetim insanlardan başka bir şey değiller."

Duyduklarımla bir iki saniye duraklamıştım. Hayatım boyunca baba olarak gördüğüm adam bunları demiş olamazdı değil mi? İçeriden gelen Sang-ho'nun sesiyle duyduklarımı sonra düşünme kararı alıp dinlemeye devam ettim.

"Ayrıca bana böyle nefretini kusarken, emri altında çalıştığın adamı atlıyorsun."

"Ne diyorsun be."

"Diyorum ki belki şu an değil ama geçmişte emri altında çalıştığın Choi Jin-ho'ya ben de güvenmiştim hatta bu işe beraber girdik. O her şeyden aklanmak için beni kullandı. Neden baban öldü peki? Çünkü o babanın gücünü istiyordu. E tabi ben de annenden intikam almayı. O seni de öldürtmemi istemişti. O kanlı işlerle pek uğraşmak istemedi ama asıl emri veren oydu. Sana asla açıklama yaptığımı falan düşünme sadece emri altında çalıştığın adamın gerçek yüzünü gör diye söylüyorum."

İçeriden uzun bir süre ses gelmedi. Donup kalmıştım, Seulgi'nin de duyduklarını hazmetmeye çalıştığının farkındaydım. Sanırım konuşma burada bitmişti ve ben burada kalmaya devam edersem her an yakalanabilirdim. Hızlıca ayağa kalkıp toplantı odasına doğru koştum. İçeri bir hışımla girip kapıyı sessizce örttüm. İçeride Rosè ve Tae en uzak yerlere oturmuş, Jungkook ise bilgisayarıyla ilgileniyordu. Beni gördüklerinde hepsi bana döndü. Hemen yerime oturdum. Olanları onlara anlatacak mıydım?

Tabiki de.

Onların da bilmeye hakkı vardı. Seulgi'nin ailesiyle yaşadığı olay olmasa da geçmişte Choi Jin-ho ile anlaşma yapıp işlere bulaşmıştı. Bizden gizlediği bir şeyler vardı. Ama duyduklarımı burada onlara söyleyemezdim.

"Tae ve Rosè gelin."

İkisi de birbirlerine gözlerini kısmış ilkokulda kavga eden çocuklar gibi bakıyorlardı. İki yanıma oturunca Jungkook da Tae'nin yanına oturdu. Jungkook hemen söze atladı.

"Sen gittiğinden beridir konuşmuyorlar."

İkisine bakıp söylediği şeyle ben de bakışlarımı Jungkook'tan alıp onlara çevirdim. Rosè kollarını göğsünün altında birleştirmiş öfkeli bir şekilde yanaklarını şişirmiş odayı inceliyordu. Daha sonra Tae'ye döndüm, o Rosè'nin aksine direkt Rosè'ye bakıyordu ve Rosè'ye kıyasla daha az sinirli gibiydi.

"Bu böyle olmayacak kalkın evime gidiyoruz, bir şeyler içer sakinleşir öyle konuşuruz."

Söylediğime hepsi kafa salladığında ayaklandık. Hem ben de duyduklarımı onlara anlatırdım.

LOVE SHOT BP&BTSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin